Giriş Tarihi: 20 Mayıs 2022, 20:56
Tüm istediklerinize sahip olduğunuz bir dünya hayal edin...
Bu isteklerinize ulaşmak için tek şart öne sürülmüş olsun... Sadece bir şart: Tek başınıza olacaksınız, yani yapayalnız olacağınız bir dünyada hayal ettiğiniz her şey verilecek size...
Tüm hayalleriniz birden önemini yitirdi değil mi? Her şey ama her şey insanla güzel... En önemli kazanım gönüllere girmek olmalı öyleyse... Sıcaklığı ile ısınamadığınız gönüller yoksa hayatınızda, elde ettiğiniz hiçbir şey yalnızlığın soğukluğundan kurtaramayacak sizi.
Paylaşamadığınız hiçbir şey de mutlu edemeyecek... Peşinden koştuklarınız, başkaları ile birlikte anlamlı...
Paylaşamadığınız başarı, mutluluk ya da sevinç hep yarım kalacak çünkü.
Konuşmak, anlatmak da bir nevi paylaşım değil mi? Hiç kimse ile konuşamadan yaşamak mümkün mü?
HIRSLAR KÖR EDİYOR
Elbette değil ve bunu büyük çoğunluğun kabul edeceği varsayımından hareketle, nelerin uğruna bencilleştiğimizi anlayabilmek çok da mümkün olmuyor... Hırslarımız gözlerimizi kör ederken, kazanmak uğruna kaybettiklerimiz ile yalnızlaşabiliyor ve ardından kazanımlarımızın aslında en büyük kayıplarımız olduğu sonucuna varabiliyoruz.
Bu noktada insanı anlamanın, en azından anlamaya çalışmanın önemi ve tabi beraberinde insani değerler ile değerler eğitimi akla gelmekte. Eğitimde bu değerleri önemsemediğimizde ve doğru iletişimi öğretemediğimizde çocuklarımızı hırsları uğruna her durumu mübah gördükleri duygusuz ve mutsuz robotlara dönüştürmemiz işten bile değil.
İstedikçe elde eden , elde ettikçe daha çok isteyen; kendi için hedeflediğini en yakını için bile arzulayamayan, dolayısı ile paylaşamayan, paylaşamadıkça azalan ve insanlıktan uzaklaşan robotlara...
Çoktan seçmeli sorulara boğduğumuz, hayattan kopardığımız, başarılarını sınav sonucu ile eşleştirdiğimiz çocuklarımız iletişim kuramadığında, empatiden yoksun olduğunda, acımasız davrandığında, insani özelliklerden uzaklaştığında ve devamında mutsuzluğun en üst noktasını yaşadığında sorumlusu elbette bizler olacağız.
Acısını çekenler ise onlar...
ŞÜKRETMEYİ ÖĞRETMEK
Sahip olamadıklarına üzülmeye kodlu yetiştiriyoruz çocuklarımızı. Halbuki ilk öğretmemiz gerekenlerden biri değil mi, sahip olduklarına şükretmek. Şükrettiğini paylaşmak. Bir dilim ekmeğin bile paylaşıldığında lezzetinin artacağını göstermek boynumuzun borcu olmalı...
Başarı odaklı olanlarında bile, paylaşılamayan başarıların yük olabileceğini anlatmalı. Önce insan diyebilmeli. Her konumda, mevkide, zorlukta ve rahatlıkta bu değerlere tutunmanın gerekliliğini anlatabilmeli.
Ne varsa elimizde, gönlümüzde onu paylaşmalı...Bazen mal mülk, bazen para; bazen sevgi, merhamet; bazen bilgi bazen de dert...Ama illa ki paylaşmalı... Sonuçta paylaştığınız kadar çoğalıyorsunuz... Özetle, paylaşılacak dostlarınız yoksa sahip olmanın da bir zevki yoktur. Gittikçe iletişim yetenekleri azalan ve yalnızlığa ittiğimiz çocuklarımız bu gidişle mutsuzluğa mahkum olacaklar. Mutluluk bile paylaşılmak için var sonuçta...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.