Siyaset ile alakası olmayan bir adam seçimler öncesinde aniden politikaya atılmış. Tabi ki bu durum çevresinde şaşkınlık yaratmış. Yakınları sormuş: "Senin politika ile ilgileneceğin hiç aklımıza gelmezdi, bu ilgi nerden çıktı" demişler..
Adamcağız, ben hala siyasetle ilgilenmiyorum ki diye cevaplamış. Sonra da devam etmiş, "Benim ilgilendiğim konu soyumu, geçmişimi öğrenmek... Ben siyasete girince rakiplerim nasılsa hepsini araştıracak ben de öğrenmiş olacağım" demiş. Öğrenmenin çeşitli yolları var, bazen kendi kendinize, bazen başkaları aracılığı ile kimi zaman kitaplardan, tecrübelerden, ya da hiç ummadığınız olaylardan...
Yeter ki öğrenmek isteyelim, yeter ki ömrümüzün sonuna kadar öğrenci olarak kalabilelim.
EN BÜYÜK ÖĞRETMEN
En büyük öğretmen hayat çünkü... Yaşam denilen süreçte öğrenene kadar kimi zaman güzellikle kimi zaman minik tokatlarla, bazen de acı veren büyük vuruşlarla öğretiyor hayat bize iyiyi, güzeli, doğruyu ya da yapmamız gerekeni. Öğretene kadar da pes etmeden tekrar tekrar anlatıyor. Değişik yöntemlerle olsa da almamız gereken dersi öğretmeye çalışıyor bize her seferinde aslında. Mesela bazen başka hayatları seriyor gözümüzün önüne. Hem o kişinin imtihanını gösteriyor hem de bize duruşumuza göre türlü türlü sınavlar yaşatıyor. Ne kadar insan olduğumuzu gösteriyor belki de bize yaşananlar: Örneğin, başkalarının acıları karşısında 'iyi ki ben yaşamadım diyerek şükrettiğimizi sanıyor ve şükür kibrine mi giriyoruz? Yoksa, acıyı yaşayanla hemhal olup, elimizden geldiği kadar yardım ederken gerekli dersleri çıkarmaya çalışarak, her şerde hayır olduğunu düşünerek minnetle gerçekten şükür içinde mi kalıyoruz?
İLLA Kİ ÖĞRENİYORUZ
Konuyu çok dağıtmadan başka hayatlardan da öğrenmenin önemini şu ünlü cümleyle tekrar hatırlamakta fayda var: Akıllı insanlar kendi tecrübelerinden, daha akıllı insanlar başkalarının da tecrübelerinden öğrenir.
Hayat illa ki öğretecekse, başka yaşamları içselleştirip onları da tecrübe edebilmek en akıllıcası yani. Ama her zaman bu kadar akıllıca davranamıyoruz. Hatta çoğu zaman...
İlla ki yaşamak gerekiyor anlayabilmek için bazen. Bir kere yaşamak da yetmiyor. Basiretiniz bağlanıyor, mantığınız devre dışı kalıyor, hatta gönlünüzle hareket ettiğinizi sanırken asıl onu en derinlere gömüyor, gerçeklerden uzaklaşabiliyorsunuz türlü kılıflar ile. Görmek istediklerinizin sizi sarıp sarmalayacağını acıdan koruyacağını sanıyorsunuz çünkü. Yalan söylemenin, gerçeklerden kaçmanın türlü yolları ve nedenleri beliriveriyor, kişinin kendini de hayrete düşüren derin duygu dehlizlerinde.
Bazen duygularımızdan, bazen bilimden, bazen ihtiyaçlarımız sandığımız yanılgılarımızdan alıyoruz bizleri kuyunun daha da derinlerine itecek kendimize söyleyeceğimiz yalanların ilhamlarını. Gerçekler gözümüzün önünde zuhur ettiğinde kapadığımız gözlerimiz, artık kaçamadığımızda gözyaşları ile arınmaya çalışıyor. O yaşlar yıkadıkça gözümüzü gönlümüzü; sisten, kirden, yalandan kurtulan gerçekler, en net haliyle görünüveriyor onca acıdan sonra. İşte o noktada, çok şükür Allah'ım diyorsunuz, tüm hatalarıma rağmen beni bırakmadığın ve merhametin için binlerce şükür. Hayat öğretiyor. Öğrendikçe de yaşam güzelleşiyor. Kitap gibi okudukça yaşamı, merak ve hayret duygusu renklendiriyor her günü.
İşte geldik, gidiyoruz rahmetli Cem Karaca'nın söylediği gibi. Hata hepimize mahsus. Hatalardan ders çıkarmak da biz insanlara. Uzun lafın kısası mühim olan öğrenmek.