Kaçış yolları büyük kazaları önlemek için yapılmıştır. Sabuncubeli'nden Bornova'ya inerken gördüğümüz kaçış yolu ilk aklıma gelen. Freni patlayan araçlar, yandaki farklı bir yola girerek büyük kazalardan hem kendini hem de diğer araçları korur... Koskoca kamyonların güvenle durmasını sağlar bu kaçış rampaları.
Bir de binaların kaçış yolları bulunmakta.
Yine tehlikeli durumlarda binanın dışına acil çıkmamızı sağlayan... Bildiğimiz acil çıkışlar yani... O da güvenliğimiz içindir. Yangın gibi durumlarda kendimizi güvenle dışarı atmamızı sağlar...
Hayatta da kaçış yolları olmalı insanın...
Bu kaçış yolu bazen bir dost, bazen kendimize ait bir mekan, bazen yeteneğimiz doğrultusunda bize gelen ilham, bazen de doğa olur... Ama illa ki kendimize götürür. Bu yüzden kişinin kendi özelliğini, yeteneklerini tanıması, ilgi alanları geliştirmesi çok önemlidir.
RUTİNİN DIŞINA ÇIKMAK
Çünkü, hayat bazen öyle üstümüze gelir ki, yokuş aşağı frenlerimiz patlamış giderken buluruz kendimizi... Her şey kontrolümüz dışında gibi hissederiz...
Ne hızımız ne de güzergahımız bellidir... Korku, endişe, umutsuzluk dahi sarmışken benliğimizi, kaçış rampasına kırıveririz direksiyonu. İşte, her zamanki rutinin dışında girdiğimiz o yol kurtarır hayatımızı...
Ya da evin yandığını bildiğimiz, her yeri dumanlar sarmış haldeyken bile o evin içinde oturmaya devam etmek değil midir, yaşamda tıkanıklık yaşadığımız anlar? Tek ihtiyacımız dışarı çıkıp nefes almak, sonrada belki dışarıdan müdahale etmek değil midir o yangına? Hayatın rutini çoğu zaman ruhumuza dokunmuyor. Ruhumuz ise ihtiyacı olanı çok net biliyor. Derinden, önce bağırarak söylüyor bize...
Yaradanın verdiği yeteneği kullanmamız için çığlık çığlığa bağırıyor üstelik...
Bizler ise günlük yaşamın gerçekleri (!) bahanesine sığınarak ruhun çığlıklarını duymazdan geliyoruz. O ses bağırmaktan yorgun, tükenmiş ve kısılmış bir halde fısıldamaya devam etse de biz dinlemedikçe susuyor bir süre sonra.
Benliğimiz, kendimiz ile kurduğumuz iletişimin yerini, dışarıdan gelen dayatmalar alıyor sonrasında. Hele de kadınsanız... Sürekli tekrar eden, kalıcılığı olmayan görevleriniz arasında ömrünüz tükenirken bulursunuz kendinizi. Hele de yeteneklerimiz takdir ve destek görmemişse ki, kadınsanız bu desteği almak hep daha zordur.
RUHUMUZA DOKUNAN KİŞİ
Dedik ya, hayatın kontrolsüz akışından kurtaran acil çıkışımız bir dost oluyor kimi zaman. O kişi dost ise, mutlaka bize bahşedilen yetenekleri gören, destekleyen ve hatta geliştiren oluyor. Eşimiz ya da dostumuz ruhumuza dokunuyor yani. O ruhu canlandırıyor. Böyle dostlar belki de en büyük ihtiyaçlarımızdan...
İnsan insana şifadır çünkü...
Hayat kısa... Hızla geçiyor. Kısa da olsa bu hayatı güzel yaşamak ve yaşatmakla mükellefiz. Hayatı güzel yaşatma sorumluluğu ile eğitim, iyi ve güzel yaşamayı da öğretmeli. Çocukları günümüz anlayışının dışına çıkarıp, zannettiklerinin iyi hayat olmadığını anlatmakla başlamalı mesela. İlkeli, farkındalıklı, değerlerine hakim bireylerin yaşamındaki kaliteyi göstermeli. Görgü katmalı yani bireylere aldığı eğitim ve öğretim.
Kendi yeteneklerinin farkında, ilgi alanları olan bireyler yetiştirmek, çoktan seçmeli soruları hayatlarının merkezi olmaktan çıkarmak bu ve daha fazla sebep için çok önemli...
Yoksa evler yanıp kül olmak üzere...
Freni patlamış kamyonların ise yoldaki tüm araçları ezip geçmesi işten bile değil...
Kaçış rampaları, acil çıkışlar çok hayatlar kurtaracak...Yeter ki o kapıları kapatmayalım...
Gerçek hayat aslında orada.