Bu hafta deprem bölgesindeydim.
Pazar sabahı başlayan uzun yolculuğumuzda, İskenderun'a doğru yol alırken, şehre 50 km kala çöken bulutlar varacağımız yerdeki hüznü haber verir gibiydi. İlçeye geldiğimizde televizyondaki görüntüleri canlı görmek felaketin büyüklüğünü idrak etmemizi sağlarken, hayatın geçiciliğini tokat gibi vurdu yüzümüze. Canla başla enkaz kaldırma çalışmalarına devam eden iş makinalarının arasından tozlu yolları aşıp görev yapacağımız kamp alanına geldik. Çadır kentte yaşayanların ilgisi önce şaşırttı bizleri. Kadın, çoluk çocuk muhabbet etmek için geliyor, varlığınızla mutlu oluyoruz diyorlardı.
NORMALLEŞME İHTİYACI
Deprem anını anlatan çok azdı. Anı normalleştirmek öncelikli ihtiyaçları.
Gündelik sohbetler, dertleşmeler, espriler, hatta bazen suskun yan yana oturmalar bile aradaki bağı güçlendiriyor; normal hayata dönmek için atılan adımlar oluyordu. Deprem korkusu, travmalar, acılar elbette uzun yıllar devam edecek... Bunun yanı sıra gelecek ile ilgili planlamaları yapma ihtiyacının da hayatlarında yer etmeye başladığını gördük. Depremin ruhlarda oluşturduğu enkaz, belli ki buna yönelik çalışmalar ile kalkacak. Bölgedeki gençler, LGS ve Üniversite sınavlarına hazırlanarak kendilerini hem daha iyi hissediyor; hem de geleceklerini şekillendiriyor. Online kurslar, çadır kentlerdeki öğretmenler bölgedeki öğrencilere eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için uğraşıyorlar.
KÜÇÜK MUTLULUKLAR
Bunların yanı sıra STK'ların da desteği ile bölgedeki psiko-sosyal desteğin önemini söylemeye de gerek yok elbette.
Tüm bunları yaparken, arada oluşan bağı da göz ardı etmemek lazım. Gönülden gönüle akan enerjiyi yoğun hissedeceğiniz sohbetler bölgedeki tüm yorgunluğunuzu alıveriyor. Üzüntüler, hüzünler paylaştıkça azalıyor; araya serpiştirmeye çalıştığınız küçük mutluluklar paylaştıkça büyüyor, gözlerde umut oluyor. Görüyorsunuz ki, umut en büyük ihtiyaç.
"VARLIĞINIZ YETERLİ"
Ölüm ile iç içe hayatların, tekrar tutunuşlarına şahit olmak; çabalarına destek sağlamak da bizlerin en büyük arzusu. Büyük travmalarının sonrasında gelişen davranış bozukluklarını en çok çocuklarda gördük. Çocuğu, genci, yaşlısı öyle sıra dışı, aklın kabul edemeyeceği acı olaylar yaşamışlar ki, gündelik hayatın rutinini neredeyse unutmuşlar. Bu yüzden deprem bölgesi dışından gelen kişiler, sağlanan her türlü desteğin dışında da onlar için çok önemli. İhtiyacınız var mı diye sorduğunuzda aldığınız cevap, 'varlığınız yeterli' oluyor genelde. Siz geldiğinizde rahatlıyoruz diyorlar, çünkü sizinle sohbet ettiğimizde sanki normal hayata dokunmuş gibi hissediyoruz.
FEDAKAR ÖĞRETMENLER
Çocuklar ve gençler de derslerde, oyunlarda, gelecek için çabaladıklarında bunu çok yoğun hissediyorlar. Bölgede, özellikle genç öğretmenlerin varlığı bu yüzden çok büyük önem arz ediyor.
Alandaki her türlü organizasyonun planlanmasından icrasına kadar koşturan bu fedakar öğretmenlerin varlığı moral ve motivasyon kaynağı hiç kuşkusuz. Bu organizasyonların büyük enerji gerektirdiğini de belirtmek gerekli. Dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biri de, depremzedelerin oradaki görevlilere karşı geliştirdiği bağlılık duygusu.
Büyük kayıplar yaşamış olmanın verdiği duyguyla sizlere çok bağlanıyorlar.
Ayrılık onlarda ve tabi sizde ayrı bir üzüntü yaratıyor. Bu yüzden, gerek STK gönüllüleri, gerekse diğer görevliler her fırsatta geçici olarak orada olduklarını mutlaka belirtmeli. Çocukların ayrılırken döktükleri gözyaşını azaltmak onlara karşı dürüst davranmakla mümkün. Hatay'dan ayrılırken bir kere daha gördük ki, insan insana şifadır, sığınaktır...Ve yürekten inandık ki, bu günleri de hep birlikte dayanışma ruhu ile aşacağız.