Temel oğlunun getirdiği karneye bakmış: Sol tarafta; Türkçe, Matematik, Sosyal Bilgiler, Fen Bilgisi, Müzik hepsi zayıf...
Sağ tarafta; Arkadaşları ile uyum, temizlik alışkanlığı vb. hepsi çok iyi.
Uyy demiş Temel, 'Şu öğretmene bak, benim öğrettiklerimin hepsi pekiyi; onun öğrettiklerinin hepsi zayıf...
Eğer iş bölümü böyleyse ebeveynler olarak da sınıfta kaldık demektir.
O sağ taraf tamamlanmadan, sol taraftaki derslerden de pek bir şey beklememeli. Notlar sol tarafta pekiyi olsa bile beklememeli... Ahlaki yönden gelişmemiş bir fizikçiden, doktordan, öğretmenden, edebiyatçıdan fayda görülemeyeceğini çok iyi biliyoruz çünkü.
EN BÜYÜK SORUN ZORBALIK
Okullarda son zamanlarda sıkça dile getirdiğimiz en önemli sorunlardan biri akran zorbalığı... Temelinde birçok sebep yatsa da, değerler eğitiminin eksikliğini listede üst sıralara koyabiliriz. Ahlaklı insan yetiştirmek ailede başlasa da, okulda devam ettiği de bir gerçek...
Öğrenciler birbirleri ile rekabet halinde ve sürekli çatışırken uzun süreli arkadaşlıkları göremez hale geldik okullarda. Halbuki insan insanın yurdudur... İnsan bir başkasında şifa bulur. Gerçek dost, karşısındakine ayna olandır. Bazen benzerlikleri, bazen de farklılıkları ile... Onlarca cümle kurabiliriz, bir kalpte yer almanın, kalbimizde başkalarına yer açmanın önemi, değeri ile ilgili.
SAKIN KALMA YÖNTEMI
Uzmanlar başkaları ile ilgi alanlarımızı ve değerlerimizi paylaşacağımız bağlantılar kurmanın gerekliliğinden bahsediyorlar. Öyleyse çocuklarımızın iletişim yeteneklerini geliştirmek, ailede başlayıp okulda devam etmeli. Bunun içinse çocuğa öncelikle sakin kalabilmeyi öğretmeliyiz. Her çocuk için ise sakin kalma yöntemi farklı olabilir. Evde en uygun yöntemi bulup, pratik yapmak öfkeyi yönetmek için strateji geliştirmek anlamına gelecektir. Uzmanlardan da bu konuda yardım alınabilir.
DINLEME ALISKANLIGI
Biz yetişkinlerin bile çok başarılı olamadığı, çocuklarımıza vermek zorunda olduğumuz bir diğer alışkanlık: dinlemek... Karşısındakinin bakış açısını anlamak sadece dinlemek ile mümkün çünkü. Hatta ara ara karşısındakinin söylediklerini de tekrarlayarak, dinlediğini göstermeli. Anlaşmazlıklarda ve fikir ayrılıklarında da kişiye değil konuya odaklanmayı öğretmeli.
Konunun farklı düşünmekten kaynaklandığının farkında olmalı, ortak bir yol için çabalamalı. Bulunacak çözüme her iki taraf da razı olmuyorsa, antlaşmamaya da rıza gösterebilmeli.
KABUL ETMEYI ÖGRENMEK
Sonuç olarak herkesle her konuda anlaşmak zorunda değil. Fikrini kabul etmek ya da ettirmek zorunda hiç değil. Ortak bir noktada buluşulamıyorsa o konuda anlaşamadığını kabul etmeyi de öğretmeli... Her şeyden önce biz yetişkinler öğrenmeli... Dinlemeyi, uzlaşmayı, uzlaşamamaya rıza göstermeyi ve diğerlerini... Sonra rol model olmalı.
Hüsn-i niyetli olmayı da öğretmeli.
Şüpheye düşülecek iletişim sorunlarında karşımızdakinin iyi niyetli olduğunu varsaymayı. Bu belki de en önemlisi.
Çocuklarımıza sadece kendi davranışlarımızı ve tepkilerimizi kontrol edebileceğimizi, başkalarının fikirleri veya yaptıkları yüzünden hayatı kendimize zindan etmemenin önemini kavratmalıyız.
Vicdan denen iç muhasebe ile tanıştırıp, oradaki rahatlığın huzurunu göstermeliyiz.
Özetle bütünsel bir yaklaşımla ele almamız gereken eğitim sorunlarını irdelediğimizde, yani matematikle iletişim becerilerini, Türkçe ile temel değerleri iç içe götürebildiğimizde ve çözümler için uğraştığımızda çocuklarımıza iyi bir miras bırakabileceğiz.