Dostluğu israf etmek
İsraf gereksiz harcama, gereksiz tüketim, savurganlıktır... Yani verilen emeği yok sayma, hatta heba etmektir.
Günümüzde insanları da israf ediyoruz...
Harcıyor, tüketiyor ve bazen de savuruyoruz...
En küçük fikir ayrılığında kırıp dökerek haklılığımızı ispatlamanın derdine düşebiliyoruz mesela. Öyle kaptırıyoruz ki kendimizi, şarkıda da söylendiği gibi, iki sözle kırdığımız kalpleri kazanabilmek için sonrasında roman bile yazsak fayda etmeyeceğini unutuveriyoruz. İsraf ediyoruz yani dostluğu, arkadaşlığı, sevgiyi hatta gönüldaşlığı... Haddi aşma, hata, cehalet, gaflet gibi anlamlara gelen seref kökünden türeyen israf tam da o noktada anlamını buluyor... İnsanı, dostu israf etmekten büyük gaflet var mı?
İNSAN İNSANIN YURDU
Kaç kişiyi dost bilir, kaç kişiyi sever bir insan? Derdini paylaşacağı, üzüntüsüyle de sevinciyle de hemhal olabileceği, birlikteyken tamamlandığını hissedeceği kaç kişi olur bir insanın hayatında?
Hayatı zenginleştiren, dünyayı yaşanılır kılan hep gönüller arasındaki bağlar değil midir? Hani hep kendi kendimize yettiğimizde mutlu olacağımız öğretildi ya bize...
İşte o kocaman bir yalan, artık uyanalım...
Hiç kimse kendi kendine yetemez... Varsayın ki yetti, yine de mutlu olamaz. Çünkü insanın yaratılışında diğerleri ile bağlantıda olarak beslenmek var. İnsan insanın yurdu yani. Yurt bellediklerimizden vazgeçebilmek hangi ara bu kadar kolay oldu? Yoksa hep yersiz yurtsuzduk da, yerleşemediğimiz kalplerin hasretiyle yalan mı söyledik herkese, en çok da kendimize?
Yurdunu bilen, seven, sahip çıkanların en büyük iyiliği ise kendine hiç kuşkusuz...
Yüce bir gönüle sahip olmanın kanıtlarından değil midir yüreklice kalbini açmak, ruhdaşlarına ev sahipliği yapmak? Öyle bir ev sahipliğidir ki o, konaklayanı asıl ev sahibi bilir; çünkü misafir geçicidir. Dost dediğin ise baki. Tüm hatalarına, yanılmalarına rağmen.. .
Hatalar da düzeltilir, doğrular da birlikte bulunur. Zaten aynı kalbin içinde sen ben ikilemi bitmiş, birlik kavramı vuku bulmuştur.
Yeter ki o kalp kırılmasın..Kırılan parçalar o gönlün içindekilerin canını acıtmasın, o kalbi yaşanmaz hale getirmesin..
Mevlana, 'Kabe, Azer'in oğlu Halil İbrahim'in yaptığı bir binadır. Kalp ise Yüce Allah'ın nazargahıdır. Bu sebeple bir gönül yıkmak, bin Kabe yıkmaktan daha kötüdür' dememiş mi?
ZOR OLAN KAZANMAK
Kıyasıya rekabet içinde olunan günümüz dünyasında, amacımız insanları yenmek değil kazanmak olmalı. Çünkü yenmek kolay, zor olan birini kazanmak. Hal böyleyken kazandıklarımızı nasıl bu kadar kolay kaybedebiliyoruz?
Yaratılanı yaratandan ötürü hoş gören bir kültürden gelmedik mi?
Öyleyse, bu kültürü yaşayıp yaşatmak , gelecek nesillere aktarmak da üzerimizdeki en büyük sorumluluklardan olmalı.
Gönül yıkanlardan değil yapanlardan olmak için uğraşan nesil hem kendi hem de toplumun mutluluğunu sağlayacak.
Bireyselliğin gittikçe bencilliğe dönüştüğü günümüzde başkalarını düşünmenin, değer vermenin, yardım etmenin naifliğini ve keyfini yaşatmalıyız çocuklara, gönül kazanmayı öğretmeliyiz yani. Asıl zaferin orada olduğunu göstermeliyiz.
En büyük kazancın gönüller yapmakta, bizi yurt belleyenlerin kalplerini kırmamakta olduğunu da hem kendimize hem onlara sık sık hatırlatmalı.
Unutmamalı, belki de en büyük savurganlık, israf ettiğimiz dostlarımızdır. Bir kere israf edildiğinde, yeri dolmayacak eksikliğimiz olacak o dostlar... Yarım kalmışlığımızın en büyük sebebi..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.