Haksızlığa uğrama duygusu birçoğumuz için en inciten hislerdendir. Haksızlığın altında, değerimizin bilinmediği ya da değersiz görüldüğümüz duygusuyla da baş etmeye çalışırız. Yapılan haksızlığın yükseldiği temel, yanlış anlama ve yanlış değer yargısıdır çünkü.
İncinme daha sonra yerini öfkeye
bırakır. Öfkeleniriz çünkü, değerimizi bilmediği için karşımızdakini suçlarız...
Halbuki o fırsatı veren aslında kendimiziz. Nasıl mı?
Önce şu kısa öyküyü hatırlayalım: Zamanın birinde bir hoca, öğrencisine mparlak bir taşın değerini öğrenme ödevi vermiş. Çocuk o taşla, önce bakkala gitmiş. Bakkal, taşı evirip çevirmiş ve kendi çocuğuna oyuncak olarak alıp, karşılığında 1 lira verebileceğini söylemiş. Çocuk oradan manifaturacıya gitmiş. Manifaturacı parlak taşı, herhangi bir kıyafette kullanabileceğini düşünüp 5 lira veririm demiş. Üçüncü olarak kuyumcuya giden çocuk, kuyumcunun bu taş için dükkanını, evini, tarlalarını verebileceğini öğrenince hayrete düşmüş, kafası çok karışmış. Yanına dönen öğrencisinin kafa karışıklığını gören hoca ise çok kısa bir açıklama yapmış: Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar... Yani, her şey sadece değerini bilenin yanında kıymetlidir. Yoksa heba olur gider.. Sözün özü, her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen kuyumcular olmalı. Ve tabii her eğitimci de bir kuyumcu. Böyle olduğunda hiçbir kişi ziyan olmayacak... Hani derler ya; insan var, insanda ziyan olur; insan var insana ilaç olur...İlaç gibi ilişkiler, olan değeri daha da arttıracak hiç kuşkusuz.
EN GÜZEL İFADE ŞEKLİ
Bir de kaybetmeden değer bilmek var tabii..
İnsanoğlu her zaman elindekinin kıymetini bilemiyor. Kolay ulaştığı her şey ama her şey değersizleşiveriyor.
Unutuyor insan, hayatındaki en önemli unsurun en kolay ulaştıklarının olduğunu.
Her an soluduğu havanın bile değerini hatırlamıyor...Ta ki, nefes almasını zorlaştıracak hastalıkların pençesine düşene kadar.
Nefesimiz gibi olan kim bilir ne büyük değerlilerimiz var, kıymetini hatırlayamadığımız.
Mesele o kıymeti, nefessiz kalmadan hatırlamak, ara sıra da olsa...
Her zaman olduğu yerde kalacağını düşündüğümüz, sıradanlaştırdığımız şeyler, genelde minnettarlığı en çok hak edenler değil midir? Görmezlik, aldırmazlık, umursamazlık hiç kaybetmeyeceğimize olan inancımızdan aslında. Ancak hayatta her şey ama her şey emek verilmediğinde yok olmaya mahkum. Tam da burada konu şükre gelmekte. Elde ettiklerimize duyduğumuz şükür, bu şükrü dile getirmek kıymet bilmenin en güzel ifadesi olmalı.
Elde edemediklerimizin üzüntüsü de şükürsüzlük ile artmakta diğer yandan.
'GELECEĞİMİZ ÇOCUKLAR'
Çocuklarımızın değerini bileceğiz, değer bilmeyi onlara öğreteceğiz.
Böylece kendi değerlerinin de farkına varacak, arkadaşlarının, akrabalarının, ailelerinin kıymetini bilecekler.
Gönülden gönüle köprüler kurup, hayatı da daha anlamlı hale getirecekler.
Kalbin unutulmadığı, hatta çok önemsendiği bir eğitim sistemi hayali ile hareket ettiğimizde zorbalık başta olmak üzere bir çok sorunu da kendiliğinden çözmüş olacağız. Kıymet verdiğimiz, bize emanet edilen geleceğimiz çocuklarımız; yüreklerinde can dostlarına yer açacaklar.
Kısacası, hepimiz, sahip olduklarımızın kıymetini ve onlarla mutlu olmayı bilmeliyiz, şükredebilmeliyiz. Kıymet bilenlerle bir arada olmalıyız .
Sonuçta, Hz. Mevlana'nın dediği gibi, yüreğimiz kıymet bilenlere emanet...