Otomatik cümleler
Okul koridorları şenlendi. Evlerdeki sabah telaşı ile birlikte Pazartesi günü ikinci dönem başladı. Sabah saatlerinde yinelenen uyarılar, arada sesi de yükselterek söylenen cümleler, bazen artan stres 15 günlük aradan sonra tekrar başladı.
Hadi kalk artık, akşam yatmak bilmiyorsun sabah da kalkmak. Kahvaltını bitir! Acele et artık, yine geç kalacaksın! Bu çanta niye akşamdan hazırlanmaz ki! Servisi bekletme bir gün de...Kaç yaşına geldin hala aynı. Oğlum üstünü düzeltsene... Kızım üstüne dökeceksin meyve suyunu. Hah döküldü, dedim ama...
Karşılık vereceğine acele et, geç kaldın..Ve daha niceleri. Hiçbirinin güne iyi başlamak için uygun cümle olmadığı aşikar. Ardından gelen pişmanlık ve suçluluk hissi de cabası.
Bu cümleleri alıp kaydetsek eminim hiçbirimiz dinlemeye tahammül edemeyiz. Ama çoğunlukla aynı cümleler her sabah tekrarlanıyor.
Otomatiğe bağlanmış gibi. Olaylara ve durumlara verdiğimiz otomatik cevaplar yani.
İŞE YARAMIYOR VE ZARARLI
Kimini hatırlamadığımız bir tarihte kendimiz bulmuşuz, kimini ise anne babamızdan ya da başka bir büyüğümüzden miras almışız.
Senelerce de çivi çakar gibi aynı sözlerle kafalarına vurmuşuz çocukların. Bir sonuç da alamamışız. Alsaydık otomatik cevapları hala kullanıyor olmazdık değil mi? İşe yaramadığı gibi zararını gördüğümüzü de fark etmemişiz muhtemelen. İlk zararı, yaşadığımız yaşattığımız gerginlik için duyduğumuz suçluluk olsa da, sadece bununla kalmadığını yaşadıklarımızla görüyoruz. İstemediğimiz karşılıklara sebep oluyoruz mesela. Meyve suyunu döken kızımıza hah demiştim derken, aslında onu beceriksizlikle suçladığımızı, dökmesinde payımız olduğunu düşünmeliyiz. Biraz da empati lazım: İş yerinde patronun yapamayacağını biliyorum dediğini varsayın örneğin.
Eliniz ayağınıza dolaşmaz mıydı? Bu davranış şekliyle gaza gelip performansını arttıranlar bile bunu büyük stres yükü altında yapmayacak mı? O strese değecek mi peki?
TALİMAT VE ÖĞÜTLE OLMUYOR
Günlük rutinlerini sürdürmeleri için gün içinde sürekli talimat verdiğimizin farkına varalım önce: 'Dişlerini fırçala, ders çalış, oyuncaklarını topla, elinle yeme, peçete kullan, yemeğini bitir, uyu artık' bunlardan birkaçı sadece. Talimat ve öğüt bu dönemin çocukları için uygun eğitim şekli değil. Biz bile çocukluk ve ergenlik döneminde bu üsluptan rahatsız olmuyor muyduk? Öyleyse geçmişten gelen beynimize kazınmış bu kayıtları tekrar tekrar kullanarak neyi değiştirmeyi bekliyoruz? Sadece direnme ve çatışma elde ettiğimizin farkında mıyız? Yapmamız gereken ise aslında çok da zor değil: Çocukların duygularını ifade etmelerini sağlamak; davranışları konusunda ise kuralcı olmak.
Otoriter olmadan kuralcı olabilmek. Böylece çocuklarımızla aramızdaki bağ ve güven ilişkisi güçlenecek; öz saygıları artacak. Bu bir günde olmayacak, çatışmalar azalmakla birlikte tamamen bitmeyecek ancak her gün değdiğini ve yol kat ettiğimizi göreceğiz. Ve bunu sadece otomatik cevaplardan vazgeçerek, konuşmadan önce biraz düşünerek elde edeceğiz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.