On bir ayın sultanı hoş geldi. Çoluk çocuk hepimizde ayrı duygular uyandırıyor bu kutlu günler. İnsana ister istemez kendi çocukluğunu da hatırlatıyor. O masum çocukluğun en güzel anları Ramazan anıları idi.
İftara yakın sokaklarda çocuklar toplanır, top atılmasını beklerdi. Top patladığında çocukların 'patladı' nidaları tüm mahalleyi kaplardı. Topu beklerken de, gün içinde tuttukları orucu anlatır, kimi zaman susuzluktan ; kimi zaman da açlıktan dem vururlardı. Daha küçük olanlar orucu kaç kere bağlayıp yediklerini anlatır, büyükler gülüşürlerdi. Çok küçükken ben de orucumu bağlardım...Öğle saatlerinde annecim orucumu soba borusu ya da sandalye ayağına bağlar; oruç kaçmadan alelacele yemeğimi yerdim...Çocukluk işte... O masum çocukluğun en güzel anları Ramazan anıları idi. Günler öncesinden başlayan Ramazan hazırlıkları, babacığımın alışverişleri, iftar daveti planlamaları bize Ramazan ruhunu iliklerimizde hissettirirdi. Annelerimizin katıldığı mukabeleler sabah saatlerini, iftardan sonra sahura kadar süren davetler ise gecelerimizi şenlendirirdi. Sahura kadar uyumamak çocuklar arasında prestij sağlardı, ancak bunu başarabilen çok azdı. Abartıdan uzak, mütevazi iftar sofraları kalabalıklaştıkça zenginleşir, bereketi artar, lezzetlenirdi. Üstad Sezai Karakoç'un ifadesi ile Samanyolu ziyafetine dönüşürdü adeta.
İBADET MUTLULUĞU
Çok küçük yaşlarda orucu elle tutulabilecek bir nesne gibi düşünen çocuk yaşı ilerledikçe orucun maneviyatını ve içeriğini öğrenmekte. Minik alıştırmalarla oruç tutmaya başlayan küçük, tam gün oruç tuttuğunda, iftarda yaşadığı huzurun yanında büyük bir özgüven de hissedecek. Ne de olsa artık büyümüş, açlığa susuzluğa meydan okumuş, yetişkinlerle birlikte orucunu açmaktadır. Hepsinden önemlisi ise, o büyük gücün, Yaradanın varlığını hissetmektedir. Çocukların en büyük ihtiyaçlarından biri ciddiye alınmaktır. Gülüp geçtiğimiz fikirlerini dikkate almadığımızda en büyük çekinceleri, özgüvensizlikleri ve hatta travmaları oluşturmaktayız minik yüreklerde.
Oruç tuttuğunda ise kendini büyümüş ve daha çok ciddiye alınmış hissetmesi de cabası. O kalbin Allah'a, kendine ve diğerlerine karşı sevgiyle dolması ise Ramazan ruhunu hep birlikte yaşatmakla mümkün. Mesela Ramazan yaklaşırken evleri süslemek, her zaman sakındığımız tatlılara belki biraz daha müsamaha göstermek, sevdiği yemeklerle sofrayı donatmak (israfa kaçmadan tabi), birlikte ibadet etmenin mutluluğunu ve onlarla duyduğumuz gururu dile getirmek bu ruhun dirilmesi için önemli adımlar ...
BÜYÜK BİR FIRSAT
Çok değerli bir misafir geliyormuşçasına evlerimizi Ramazan'a hazırlamak, Ramazan için birlikte alışverişe çıkmak, yardıma ihtiyacı olanlara ailece yardım etmek, iftarda birlikte ellerimizi açıp dua etmek, sevdiği yiyeceklerin kokusuyla Ramazan süsleri altında sahura kalkmak, hediyeleşmek vb bir çok aktiviteyle bu ruhu yaşatmak, hatta büyütmek mümkün. İlk orucunu tutan çocuğun iftarda hissettiği zafer duygusundan daha fazla özgüven verecek ne var şu hayatta?Üstelik Sınırlarını genişletebileceğini ve iftarda tattığı nimetlerin güzelliğini de oruç sayesinde idrak edebilecek yine o çocuk. Şükretmeyi öğrenecek bu sayede. Suyun bile tadını hissedecek, önemini anlayacak. Günümüz eğitim sistemindeki en büyük sorunlarımızdan biri, bireysel düşünen, empati yapamayan çocuklar yetiştiriyor olmamız. Çevre kirliliğinden tutun da , akran zorbalığına kadar bir çok problemin başı bencillik değil mi? Diğer insanların farkında ve onların iyiliği için çalışan bireyler yetiştirmek için de, Ramazan büyük bir fırsat. Öyleyse, kendi sınırlarını genişleten, kendine güvenen, çevresine duyarlı, Allah'ın yarattıklarını seven ve yardım eden çocuklar yetiştirmek için Ramazan ruhunu yaşayalım, yaşatalım...