12 Yıllık Esaret filmini seyredenler bilir. Güney Kore'ye köle olarak satılan Salomon'un özgürlüğü için verdiği mücadeleyi insanlık adına büyük bir üzüntüyle izledik bu filmde. Kölelik zamanlarının insanlıktan ve insanca yaşamdan ne kadar uzak olduğunu da gördük, hatırladık. Öyleyse soralım: Biz özgür müyüz? Yoksa hepimiz modern köleler miyiz? Şekil değiştiren prangalarımız bizi de insanca yaşamdan uzaklaştırıyor mu? Mesela, ben en son ne zaman derin bir sohbetin içinde bulunduğumu anımsamıyorum. İnsanca yaşamanın en temel gereksinimlerinden biri sağlıklı iletişim ve derin sohbetler değil midir? Çalan telefon, gelen mesaj ya da sosyal medya bildirimleri gözümüzü ekrana kilitliyor. Odaklanamadığımız konuşmalar, kitaplar ya da olaylara açıklamamız da hazır: Dikkat eksikliği çok yaygın diyoruz. Asıl eksilenin özgürlüğümüz olduğunu göremiyoruz. İlişkilerde artan yüzeysellik, zorbalık, şiddet iletişim eksikliğinin, yakalanamayan derinliklerin sonucu olmalı.
DRAMLARIN EN BÜYÜĞÜ
Sadece, elimizde tuttuğumuzu sandığımız aslında görünmez zincirlerle bizi kendine bağlayan telefonların kölesi değiliz elbette. Hepimizin farklı farklı kölelikleri var. Modern dönemde, çalışma şartlarınız sizi tutsak haline getirmiş olabilir. Kendi hayalinizi gerçekleştiremediğiniz bir işte çalışmak, gününüzün büyük kısmını orada geçirip kendinizi unutmak da bir çeşit kölelik değil midir? "Allah iş ve eş şansı versin" duasının böylesine yaygınlaşması da bağımsızlığa duyulan özlemden kaynaklanıyor belki de. İş ve eş şansı demişken, duygusal köleliğe de değinmeden olmaz.
Sadece eşimizle değil, ilişki içinde bulunduğumuz dostlar, arkadaşlar ya da meslektaşlarımızla da aramızda dengeyi koruyamadığımız her türlü iletişim bizlerin bağımsızlığına vurulan bir darbe olacaktır. Hür yaratılan insanın başkalarının beklentilerine göre yaşadığı ve kendini gerçekleştiremediği bir hayatı sürdürmesi dramların en büyüklerindendir kanımca. Hayır diyememek, toksik ilişkileri başlatan ilk basamaklardan biri. Halbuki ilişkiler kişileri zehirlemeden, aksine besleyerek sürdürüldüğünde anlamlı oluyor.
NEYE HİZMET EDİYORUZ?
Belki de siz bir "tüketim kölesi"siniz. İhtiyacınız olduğuna inandırılan en gereksiz ürünleri elde etmek için çalışıyor, alıyor, eskitemeden yeni bir ihtiyaca inandırılıyor sonra onun için daha da çok çabalıyorsunuz. Mutluluğunuzu dahi ona bağladığınız tüketim çılgınlığında aslında en çok kendinizi tüketiyorsunuz. Ya da sadece kadın olduğunuz için görünmez ya da görünür baskılara maruz kalıyor; kazandığınız statü, makam, mevki bile sizi bu kölelikten kurtaramıyor olabilir. Tüm bu köleliklerin dışında, neredeyse hepimiz Zihinsel kölelik mağduruyuz. Manipülasyonun gücünün zirvede olduğu günümüzde, uyanık kalmak; çocuklarımızı uyandırmak düşüncelerimize sahip çıkmayı ardından insanlık için yeni fikirler üretmeyi getirecek. Aksi halde ise öyle bir manipüle edileceğiz ki, kendi fikirlerimizi savunurken bile neye hizmet ettiğimizi fark edemez duruma geleceğiz. Hangi yaşta olursak olalım duygusal manipülasyon ile de kendimizden ya da doğrulardan uzaklaşabiliriz. Eskiden medya ya da ideolojilerin manipülasyonundan yakınırdık. Günümüzde ise toplumda birçok kişinin, hatta bazen çok yakınlarımızın bile manipülasyon ustası olduğunu görüyoruz. Eleştirel düşünme becerisini geliştirmek manipülasyon ile baş etmenin en etkili yolu olmalı. Kölelik kavramı dünden bugüne çok değişti ama yok olmadı. İnsan haklarının daha çok gelişmesi ve çok yol alması gerekiyor. Hepsinden önce ise ne yaşadığımızın farkında olmak. Unutmayalım eski zaman köleleri kölelikten başka bir yaşamın olduğunu bilmiyorlardı. Peki siz, özgürlüğünüz için ne yapıyorsunuz? Hangi prangaları kıracaksınız?