Bülent Erandaç

Zalim Esad'ın insan mezbahası: Sednaya

Suriye'de zalim Esad rejimiyle özdeşleşen ve korku filmlerini aratmayan Sednaya Hapishanesi'nde, rejimin yıkılmasıyla yaşanan Esad zulmü ortaya çıktı. 72 farklı işkence yöntemi uygulandığı öğrenilen işkence üssünde, en az 157 bin kişinin bu zulme maruz kaldığı ve her gün 50'ye yakın insanın asılarak idam edildiği belirtiliyor.
Türk medyasında yayın hayatına başladığı günden bu yana birçok ilke ve başarıya imza atan A Haber, zalim Esad'ın mezbahalarını ilk kez görüntüleyerek habercilik başarısına bir yenisini daha ekledi. Suriye'de devrilen Beşar Esad rejiminin gün yüzüne çıkarılan ölüm kampı Sednaya Hapishanesi'nde ve Suriye'nin diğer hapishanelerinde 10 yıl boyunca esir tutulan Adıyamanlı iş adamı Vakkas Orhan'ın kan donduran günlerini Türk medyasında ilk kez A HABER TV YAYINLADI. İnsanlığın Gazze, Lübnan ve Suriye'ye gözlerinin çevrildiği bir dönemde, Batı medyasının gizlediği olayları olduğu gibi yayınlayan, sahada adeta 'habercilik nöbeti' tutan A Haber TV, gerçekten kutlanmayı hak ediyor. İnsanlığın yanında, demokrasinin habercilik cephesinde mevzilenip önemli bir saha görevi icra eden, gece gündüz haberciğin içinde yaşayan A HABER TV'nın değerli Genel Müdürü Abdülhalik Çimen, A Haber Programlar Müdürü Emine Kavasoğlu, genç ve dinamik yönetmenleri Kerem Ersaraç, Serkan Andaç, Hüseyin Alemdar'ı tebrik ediyorum.

'HAPİSHANEDEN 35 KİLO OLARAK ÇIKTIM'
Esad Rusya'ya kaçarken, A Haber'in savaş muhabirleri Ata Gündüz, Mehmet Gelgeç ve kameramanları Suriye'de yıllarca gizlenmiş Esad mezbahanelerine girdi. A Haber ekibi, bu mezbahalarda yıllarca işkenceye uğrayan Vakkas Orhan'ı bularak ilk kez TV'den konuşmasını sağladı. Değerli Merve Türkay'ın Moderatörlünde A Haber'de ilk kez yayınlanan Vakkas Orhan'ın anlattıkları kan dondurucu.
İnsanlarımızın uykusunu kaçıracak olaylar gün yüzün çıktı. Esad mezbahalarında işkence dolu günlerini Vakkas Orhan, şöyle anlattı: "İş için Suriye'ye 2011 yılında gittim. Sohbet ortamında Suriye'nin çok büyük ve güçlü bir ülke olmadığını dile getirmiştim.
Bu nedenle Erdoğan'ın casusu olarak adlandırılıp tutuklandım.
Cezaevinde çok büyük acılar yaşadım. Koğuşlara geceleri su basıyorlardı. Sayamadığım kadar insan açlıktan öldü. Ölüleri poşete koyup çöpe atıyorlardı. Gündüzleri kepçelerle çukur açıp öldürülenleri topluca gömdüklerini cezaevi koğuşunun penceresinden gördüm.
Yerden, zeminden 5-10 santim düşük bir şekilde hortum atıyorlardı.
Herkes suyun içinde kalıyordu.
Ben de onların içindeydim. Öyle işkencelere maruz kaldım ki ilk 6 ayda sana soracaklarımız var deyip alt kata indiriyorlardı. 2 kişi, elinde sopa ile beni korkutup itiraf ettirmek istiyorlardı. O işkenceye dayanamayıp 'Suriye'de ne kadar adam öldürdüyseniz, onları da ben öldürdüm' dedim. Olağanüstü hırpalıyorlardı. Hırpalandıktan sonra gidiyorlardı. Açlıktan çok insan öldü, aç kalmıştık. 80 kilo girdiğim hapishaneden 35 kilo olarak çıktım" dedi. Aziz milletimiz, Gazze sınırına, Lübnan'a, Suriye'ye ilk giden, Siyonist İsrail'in sivilleri gaddarca ölümlerini görüntüleyip dünyaya servis eden A Haber TV muhabirlerinin yayınlarını izliyor.
İnsan hakları grupları, hapishanenin dışında yoğun mayınlama yapıldığını söylüyor. Tesisin dışında, anti tank mayınları ve iç çeperde bir anti personel mayınları çemberi olduğu kaydediliyor. A Haber TV'in yayımladığı görüntülerde yüksek duvarların üzerinde tel örgüler görülüyor. Hapishanenin etrafında da nöbet kuleleri var. Sednaya'da olduğundan şüphelenen aileler için, yönetimin çöküşünün "bazı vakalarda on yıllar sonra nihayet kayıp sevdiklerinin akıbetini bulabilme ihtimalini yükselttiğini" söylüyorlar.

KORKUNÇ DETAYLAR
Vakkas Orhan'ın açıklamalarının ardından Suriye'de "İnsan mezbahası" olarak adlandırılan Sednaya Cezaevi'nde kalan eski mahkumlardan Ömer Şuğri de kan donduran açıklamalar yaptı: "Tutuklandım, beni eski ve harabe haldeki soğutucu kamyonla Sednaya'ya götürdüler. Kapı açıldığında, birkaç saniye içinde gardiyanlar beni ve yanımdaki 54 mahkumu dövmeye başladı. Ben o sırada tüberküloz hastalığının belirtilerinden mustariptim. Sağlık durumum kötüleşmişti ve gardiyanlara bunu bildirmeyi düşünüyordum.
Gardiyanlar, mahkumlara hasta olup olmadıklarını sormaya başladılar. Bir mahkum "Evet" diye cevap verdi. Gardiyanlar, "Senin bakıma ihtiyacın var. Yaklaş!" diyerek ona şiddetle saldırdılar ve onu öldürdüler. Bana da aynı soru sorulduğunda, hasta halimle "Ben gayet iyiyim" dedim. Tüm tutuklular tamamen soyunmaya zorlandı. Ardından yere kapandı.
Ardından gardiyanlar tank kayışıyla tutukluları sırayla dövmeye başladılar.
Kayışın kalınlığı 5 cm, genişliği 10-13 cm arasında, uzunluğu ise 60 ile 70 cm arasındaydı. Kayış sırtına ulaşmadan önce, korkunç bir ses duyarsın... Kayış darbesi vücuda ulaştığında havaya sıkar gibi fişek sesi çıkar. Dövüldüğümde artık hiçbir şey hissetmiyordum, etrafımda olan bitene dair algımı kaybettim ve acının yoğunluğundan kalbim çöktü."

CESETLERİ GÖRDÜ
"Cezaevine girdikten sonra odalardan birinde tutukluların cesetlerinin korkunç görüntülerini gördüm" riyen Orhan şöyle devam etti:
"Bazılarının vücudu sağlamdı ve o vücutların karnı açıktı. Bu cesetlerin hikayesi gizemliydi. Organların satılmak üzere çalınıp çalışmadığını bilmiyorum. Tutuklular şiddetli açlık çekiyordu, suların kesilmesi ile durum daha da kötüleşti. Tek kişilik olan bu hücrelerde 8 ila 12 kişi tutuluyordu. Yanımdaki hücrelerde beş kişi öldü. Geriye kalan tutukluların artık ayakta duracak yeri bile yoktu çünkü cesetler hücrenin enine ve boyuna yayılmıştı.
Tek kişilik hücresindeki on birinci gününde, tutuklulara yer altından üst kata çıkmaları istendi. Hepsine, önlerindeki tutuklunun "belinden" tutmaları emredildi. İşte bu ölüm treniydi. Tutuklulara 'Burada Allah yok, namaz yok, hücre kapısı kız kardeşleriniz gibi, birinin ona yaklaşmasını kabul eder misiniz?
O zaman hücre kapısından uzak durun' dediler. Sednaya'da koğuş başkanı olmak ölüme en yakın olman anlamına gelir. Birçok tutuklu, koğuş başkanı olarak atanır atanmaz 15 dakika içinde öldü. Bunlardan birisi, Abdulvahap Reda Kariz'di ve Şam kırsalındaki Al Tall şehrindendi. Onu koğuş başkanı yaptılar. Öleceğini biliyordu, psikolojik durumu kötüydü, artık yemek yemiyordu. Abdulvahap, "Ömer, beni dövüyorlar" diye bağırıyordu. Biz yemek yerken, Abdulvahap'ın vücudu duvardan hücrenin zeminine kaydı ve öldü."

SONUÇ
MASUM Suriyelilerin zalim Esad'ın mezbahası Sednaya'daki yakınlarını ulaşmaya çalışırken cesetlerin preslenmesi için kullanılan makineleri ve işkence aletleri bulduklarını, ESAD'IN işkence ve ölüm hücrelerindeki binlerce cesedin çıkarıldığını gönül tellerimiz titreyerek izlemekteyiz.
ZULÜMLE ABAT OLUNMAZ. ZALIM İNSAN KASABI BEŞAR ESAD AKITTIĞIN KANLARDA ER VEYA GEÇ BOĞULACAKSIN.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.