Gün geçmiyor ki Amerikalı bilim insanları çarpıcı bir araştırmaya imza atmasın. Bazen öyle antin kuntin araştırmalar yapıyorlar ki, insan şaşırıyor.
"Amerika'daki bilim insanlarının vakti bu kadar mı çok?" diye düşünmekten kendini alamıyorsun. Ya da belki bizim ilgimizi çeksin diye konuyu sadeleştirdikleri için bize içi boşmuş gibi geliyor.
AS BAYRAKLARI AS AS!
Colorado Üniversitesi'nden bilim insanlarının yaptığı araştırma, organ nakli olanların kişiliğinde değişim olduğunu ortaya koydu. İncelenen nakillerin yüzde 89'unun kişiliğinde değişim gözlenmiş.
Özellikle kalp nakli! Mesela, İngiltere'de klasik müzikten nefret eden bir kişi, bir müzisyenin kalbini aldıktan sonra müzik tutkunu olmuş. 45 yaşındaki bir adam, 17 yaşındaki bir çocuğun kalbini aldığından beri kulaklık takmayı ve yüksek sesle müzik dinlemeyi sevdiğini belirtmiş.
Bunun, nakilden önce hiç yapmadığı bir şey olduğunu da söylemiş. İkinci hayat şansında daha önce yapmadıklarına, yapamadıklarına şans vermek istemiş olamazlar mı? Sonuçta organ nakli olan insanlar bir nevi ölümle burun buruna gelmiş kişiler. Ölmeyi beklerken kendilerine ikinci bir şans daha verilince hayata baktıkları pencereyi değiştirmeleri gayet normal. Eskiden kızdıklarına kızmayabilir, çünkü bunun ona bir fayda getirmeyeceğini bilir. Sevdiklerini sevmeyebilir, çünkü bu süreçte gerçek yüzünü görmüştür.
Sevmediklerini sevebilir, çünkü bakış açısı değişmiştir. Sosyal medyada bir fenomen var. Tüm şehir efsanelerini deneyip videoya çekiyor. Çıkan sonuç karşısında da "As bayrakları as as" diye sonucu kutluyor. Bu konu da bence tam onluk!
YİNE HORMONLAR
Bir yandan da su ve hava da dahil her zerrenin bir hafızası var. Organ da hücresel hafızasını taşımış olabilir mi acaba?
Bilim insanı ciddi bir araştırma yaptıysa bir sonuç da açıklamalı... Bakın konuyu şöyle özetlemişler: "Nakledilen organın hücreleri beklenen işlevi yerine getirirken, aynı zamanda vücudun başka yerlerinde de rol oynuyor. Birçok organ ve hücreleri, vücudun başka yerlerinde etkisi olan hormonları veya sinyal moleküllerini de salgılarken, kalbin en çok kişilik değişiklikleriyle ilişkili olduğu görüldü.
Dolayısıyla, orijinal organdan farklı baz düzeyde hormon ve peptit üretimine sahip olabilen donör organ, salgıladığı maddeler aracılığıyla alıcının ruh halini ve kişiliğini değiştirebiliyor." Yani kısacası "Her şey hormonlardan ötürü" demişler.
E bu hormonların varlığı ve bizi yönettiğini zaten biliyorlardı. Buraya bağlamış olmak ekstra ne kattı acaba? Pek tatmin olmadım doğrusu...