Gerek küresel ekonominin gerekse küresel siyasetin yoğun gündemine rağmen piyasalarda özellikle hisse senetlerinde işlerin iyi gitmesi açıkça akıllarda kuşku uyandırıyor. Zaten bu kuşku yoğunlaşması ağır basıp kısmen korkuya dönüşünce geçen haftalarda Amerika borsalarında sert düşüşlere tanık olmuştuk.
Kuşkuların artmasının diğer bir kanıtı da fiyat oynaklıklarının belirgin bir şekilde yükselmesi...
Gerçekten hisse senetleri sağlıklı fiyatlanıyor mu? Yoksa piyasa aktörlerinin kendince öne sürdükleri bazı gerekçelerle normal bir seyir mi izliyorlar?
Soruyu yanıtlamak için dikkate almamız gereken parametrelerin başında fiyat kazanç (F/K) oranı geliyor. Bu oran, şirketin o anki hisse senedi fiyatının hisse başına karına bölünmesiyle elde ediliyor. Şirketin bir dönemde yaptığı karı, tabi temettü düşürüldükten sonra, hisse senedi sayısına oranlayarak da F/K'nın paydasında bulunan hisse başına karı hesaplıyoruz. Açık ve sözel bir ifadeyle yatırımcının şirketin sağlayacağı 1 liralık kar için ne kadar fiyat ödemeye razı olduğunu gösteren bir katsayı olarak tanımlayabiliriz.
Örneğin fiyat kazanç oranı 12 olan bir şirket yatırımcıları şirketin dönem sonunda ulaşacağı 1 TL kara karşılık 12 lira fiyatla bu hisse senedini alıyorlar.
KAZANÇ ORANLARI YÜKSEK
F/K yükseldikçe fiyatta acaba balon mu oluşuyor sorusunu yanıtlamaya çalışırız. Şuanda BIST 100 ortalama F/K oranı 14,5'lar seviyesinde. Gelişmekte olan ülkeler ortalamasının birkaç puan üzerinde seyrediyor.
Önemli karşılaştırma kriterlerinden S&P 500 (Standart and Poors) ortalaması ise 16'lar civarında. Analize devam etmeden bir not düşelim; Amerika'daki borsalarda F/K'nın yüksek olmasının göz ardı edilemeyecek bir nedeni var. Faizler çok düşük olduğu için şirketler özkaynak yaratmak yerine borçlanmayı tercih ediyorlar. Yani hisse senedi ihraç etmek yerine bankadan kredi alıyorlar yada tahvil çıkarıyorlar. Bu durumda hisse senedi sayısında artış olmadığından hatta kendi hisselerini de aldıklarında hisse senedi sayısında azalma olduğundan F/K doğal olarak yüksek görünüyor.
Türkiye kırılgan olmasına rağmen yabancı sermaye çekebiliyor. Birincisi faiz oranları göreceli olarak yüksek düzeylerde... Gerek devlet tahvillerinin gerekse eurobondların getirileri oldukça cazip. Gösterge tahvil faiz oranı Türkiye euro tahvilleri için yüzde 5,6 iken Brezilya ve Rusya'da sırasıyla yüzde 4,88 ve yüzde 4,22'lerde. İkincisi kurlar geçen seneye nazaran aşağı geldi. Dolayısıyla yabancı yatırımcı dolarıyla geldiğinde daha parasını fazla TL'ye çevirebiliyor. Sıcak para için uygun olan bu iklimden hisse senetleri de kuşkusuz nasibini alıyor.
REEL GETİRİ TATMİNSİZ
Türk yatırımcının durumu biraz daha farklı.
Ülkede yaşadığı için enflasyon faktörünü de dikkate alarak 'reel getiriye' odaklanıyor.
Enflasyon yüksek olduğundan hem tahvil hem de mevduatın sağladığı enflasyon arındırılmış getiri tatmin etmiyor yerli yatırımcıyı.
Bu yüzden dolarını koruyor veya biraz daha dolar alıyor yada risk profili uygunsa etrafından önerilen hisse senedini alıyor.
Sonuçta onca giren sıcak paraya rağmen dolar belli bir seviyenin altına çekilemiyor, hisse senetleri fiyatları da yükseliyor.
Sözün özü FED'in faiz politikası ve normalleşme süreci ve buna bağlı olarak gelişmekte olan ülke merkez bankalarının ayarlama yapacakları faiz oranları hisse senetlerinin akıbetini belirleyecek. İçinde bulunduğumuz konjonktürde hisse senetlerinde tam anlamıyla balon olduğunu söyleyemeyiz. Ancak 2018'in hisse senetleri yılı olacağını söylemekte çok abartılı olur.