Merkez Bankası'nın faizleri beklentilerin üzerinde aşağı çekmesi ister istemez piyasa dengelerini de değiştirdi. Her fırsatta Merkez Bankası'nın politika faizini indirme oranını nasıl belirlediğini dile getirmeye çalıştım. Enflasyon artı yabancı sermayeyi çekecek ölçüde risk primi temel denkleminden hareket etti. Son enflasyonu baz aldığımızda yüzde 10,56'ya 1,44 kadar bir risk primini ekleyerek politika faiz oranını yüzde 12 seviyesine getirdi. Peki, bu oran yeterli mi yabancı sermayenin Türkiye piyasasını tercih etmesi için. Sorunun yanıtından önce kısa bir not düşelim; Tüm merkez bankaları gibi Merkez Bankası da politika faiz oranı ile kredi, mevduat ve tahvil faiz oranlarını yönlendirmek istiyor. Ancak piyasalar her koşulda merkez bankalarını takip etmiyor, rasyonel buldukları oranı dikkate alıyorlar. Yani önemli olan merkez bankalarının bankaları fonlarken uyguladığı faiz oranından öte piyasaların kendi iç dinamikleri ile talep ettikleri risk primi ve buna göre ortaya çıkan piyasa faiz oranlarıdır.
YÜZDE 12 EŞİK DEĞER
Tabi ki yüksek seviyelerde kalmış faiz oranının Merkez Bankası tarafından hızla aşağı çekilmesini piyasalar birebir izlediler. Üstelik bu süreçte sahip oldukları tahvillerinden de iyi karlar yazdılar. Çünkü daha önce ihraç edilmiş yüksek faizli tahviller, faiz oranlarının gerilemesi ile primli hale geliyorlar, piyasa değerleri nominal değerin üzerine çıkıyor. Ama Merkez Bankası'nın geçen hafta yaptığı 200 baz puanlık indirime rağmen 2 yıl vadeli tahvil oranı yüzde 12'lerin altına düşemedi. Nedeni açık tahvil faiz oranı aslında bir risk primi olduğu için piyasa aktörleri tahvil almak için en az yüzde 12 getiri talep ediyorlar. Görünen o ki bu enflasyon ve bu risk seviyeleri ile faiz oranlarının alt sınırı şimdilik yüzde 12'ler civarında. Diğer önemli bir faktör de şu; Yerli yatırımcılar mevduat ve tahvil gibi TL araçlarında belli bir getiriyi elde edemeyeceklerini düşündüklerinde ilk tercih ettikleri alternatif yatırım aracı döviz daha doğrusu dolar veya euro oluyor. Yani azımsanmayacak ölçüde dolarizasyona yatkın bir yatırımcı kitlesi var. Bazı ülkeleri dışarıda tuttuğumuzda birçok gelişmekte olan ülkede bu sorun yaşanmıyor. Bu yüzden o ülkelerin merkez bankaları faizleri aşağı çekerek iç talebe istedikleri ölçüde momentum kazandırabiliyorlar.
DÖVİZ HESAPLARINDA ARTIŞ
Yukarıdaki soruyu aslında sadece yabancı sermayeyi çekmek için değil, yerli yatırımcıların TL tasarruf pozisyonlarında kalmaları için bu risk primi yeterli mi şekilde sormalıydık. Merkez Bankası'nın haftalık yayımladığı "Para ve Banka İstatistikleri" çalışmasına göre bu yıl yurt içinde yerleşiklerin döviz cinsi hesapları 851 milyar TL'den 1 trilyon 118 milyar TL'ye çıkmış. Yılsonuna göre artış oranı yüzde 30'un üzerinde. Buna karşın TL mevduatlarındaki artış oranı yüzde 14'lerde kalıyor. Dolar endeksi geçen hafta 97.215 seviyesinde iken dün 96.933'e geriledi. Yani dolar diğer para birimleri karşısında değer kaybederken TL karşısında yüzde 3,1 oranında değer kazandı. 5,94 önemli direnç noktası. Bir sonraki 6,00 ve 6,08 noktaları. Eğer 5,94 kritik değerini aşmaz ise 5,88, 5,84 ve 5,81'lere kadar bir kez daha düşebilir. Merkez Bankası'nın gelecek yılda her ay toplantı yapacak olması piyasaları biraz rahatlatacak. Daha ince ayar yapabilecek. Çünkü kritik eşik değerlere yaklaştı TL faiz oranları.