Kurların tansiyonu iyice düşmüş durumda
Son iki yılda kurların tansiyonunun iki kez fırladığına tanık olduk. İlki 2018 yılında rahip Brunson krizi ile ortaya çıkmıştı. Diğeri de geçen sonbaharda Merkez Bankası'nın piyasalarla restleşmesi ile yaşanmıştı. Birincisinin maliyetinin ikincisine göre biraz daha tolere edilebilir düzeyde kaldığını söyleyebiliriz. Siyasi ya da genel olarak jeopolitik risklerin piyasaları geçici süreliğine etkilemesi normal karşılanabilir.
Ancak 2020 yılındaki kur şoku her hangi bir dışsal faktör yokken hatta dışsal gelişmeler gelişmekte olan ülkeler lehine olduğu bir süreçte gerçekleşmişti. Neyse ki yeni Merkez Bankası Başkanı piyasa inatlaşmasını sonlandırıp rasyonel kararlar almayı tercih etti. Fiyat istikrarı ana amacına yönelik politikaları yeniden ön plana çıkardı.
"Ne pahasına olursa olsun büyüme" gibi ekonomik gerçeklerle bağlaşmayan politikalara son verdi. Sadece faizleri yükseltip TL'yi güçlendirme çabasından bahsetmiyorum.
Asıl ihmal edilmiş iletişiminde ne kadar etkin olduğunu kabullenmesinden bahsediyorum. Uzun süredir bu gerçeğin altını çizmeye çalışıyorduk. Eylül ayında gelen 200 baz puanlık faiz artırımı oran olarak yetersiz kaldığından etkisi hiç hissedilmemiş değil, iletişim ile desteklenmediği için sıfır etkisi olmuştu.
GÜÇLÜ İLETİŞİM ÇOK ÖNEMLİ
Modern merkez bankacılığında en az alınan somut aksiyonlar kadar verilen mesajlar ile ekonomi aktörleri arasında kurulacak iletişim, onların önündeki belirsizliklerin kaldırılması da bir o kadar önemlidir.
İşte Merkez Bankası kayda değer faiz artırımını "güçlü iletişim" yoluyla destekliyor.
Birinci evrede kazanımlar şunlar oldu.
Yabancı sermaye girişleri belirgin bir şekilde arttı. Son iki ayda sıcak para girişi 18 milyar doları aştı. Bunun yanı sıra yerleşiklerin dolarizasyon eğilimleri frenlendi. Önce döviz tevdiat hesaplarında artış zayıfladı şimdilerde de artış yok denecek kadar azaldı.
Geriye mevcut döviz hesaplarından TL'ye kademeli geçiş kalıyor. Yerleşikler ne yazık ki kurların yeniden yükseleceği beklentisi ile dövizde kalmayı tercih ediyorlar. Ancak Başkan Ağbal net bir şekilde sıkı duruştan taviz verilmeyeceğini, uzun süre faiz indirimine gidilmeyeceğini söylemesi ile yerleşikler de rahatlamaya daha da önemlisi güven duymaya başladılar. Çok büyük olasılıkla önümüzdeki günlerde yani ikinci evrede ters para ikamesine tanık olabiliriz.
MALİ DİSİPLİN SÜRDÜRÜLMELİ
Kurların sakinleşmesinin enflasyona olumlu etkisini son yazımda dile getirmiştim.
Merkez Bankası'na göre 2020 enflasyon oranının 6,2 puanı kurlardan fiyatlara geçişkenlik etkisiyle gerçekleşti.
Enflasyon oranını baskılamasının yanı sıra bir olumlu etkiyi de halka açık şirketlerin piyasa değerleri üzerinde görüyoruz. Güven eksikliği ve yoğun belirsizlik durumunda kurlar yükselirken hisse senetlerinin piyasa fiyatları da TL cinsinden geriliyor.
Düşünebiliyor musunuz, sonbaharda dev şirketlerimizin değerleri birkaç milyar dolarlara kadar gerilemişti. 2018 yılı başında dolar TL kuru 3,76 iken 3 Eylül 6,58 ile zirve yapıp yılsonunda 5,35'e kadar çıkmıştı. Yani yüzde 42 artış olmuştu. Bu süreçte 2017 sonunda yüzde 11,92 olan enflasyon 2018 yılını yüzde 20,30 ile kapatmıştı. BIST 100 endeksi ise 2018'e 1.118 seviyesi ile başlayıp 898 düzeyinde sonlandırmıştı. Merkez Bankası'nın 2018 sonlarında aldığı rasyonel kararlarla 2019 sonunda enflasyon yüzde 11,84'e inerken, BIST 100 1.126'ya yükseldi. Kur da yıl içinde sadece yüzde 11,2 artarak 5,35'den 5,95'e çıktı. Kısacası resim gördüğünüz gibi çok net. Merkez Bankası'nın gereğini yapması ve güçlü iletişim kurması büyük oranda yeterli oluyor. Tabi mali disiplinin göz ardı edilmemesi kaydıyla...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.