Eskiden siyaset, en çok kahvehanelerde yapılırdı.
Bu yöntem, etkili de olurdu. Çünkü kahvehanelerin müdavimleri; şimdiki gibi işsizler ve sorunlulardan değil, orada soluklanmak, dost sohbetleri yapmak, radyo dinlemek, iş konuşmak, bir şeyler içmek isteyenlerden oluşurdu.
Bu ortam, oy isteyen siyasetçilerin arayıp da bulamadıkları bir şeydi. Adaylar, en çok bu mekanları ziyaret eder, düşüncelerini, projelerini anlatır, sonra da oy isterlerdi.
Siyasetçi ile oy istedikleri arasında tatlı sert tartışmalar yaşanır, demokrasinin hoş bir fantazisi oluşurdu.
Adaylar, zaman zaman bu kahvehaneleri kiralar, özellikle akşam saatlerinde vatandaşlarla buluşur, fikir alışverişi yaşanırdı.
Kahvehanelerin önemi ve gücü tartışılmazdı.
***
1950'li yıllarda değişik bir oluşum yaşandı. CHP'lilerin kahvehaneleri ile DP'lilerin kahvehaneleri ayrıldı. Bu adayların, hareket alanını kısıtlıyordu. Örneğin DP'li bir aday, CHP'lilerin oturduğu kahvehaneye gidip yuhalanmayı göze alamıyordu. Cesur davrananlar oldu, sonucuna katlandılar.
Özellikle Anadolu'da ataerkil aile yapısı, birileri için işleri kolaylaştırıyordu.
Evin erkeği, kahvehanede dinlediği vaadleri, kendi süzgeçinden geçirip bir karara varıyor, eve gittiğinde bunu ailesine dayatarak, daha doğrusu rehberlik ederek bir mekanizma oluşturuyordu. Büyük kentlerde çok çabuk değişen bu şartlar için Anadolu'yu hala eski haliyle kabul etmek zorundayız.
Bu mekanizmanın demokrasi adına ne kadar sağlıklı olduğu tartışmaya değer bir konudur aslında.
* * *
Artık kahvehaneler, dertlilerin, işsizlerin ağırlıklı oturduğu mekanlar oldu.
Vaadlere karınları tok. Bu yüzden politikacıları dinlemek istemiyorlar. Kağıt oyunlarının, okeylerinin bölünmesine tahammülleri yok. Onların bir dediğini iki edecek eşleri de yok. Çünkü koşullar eşit. Herkes, hür iradesini kullanmaktan yana.
Kısacası kahvehaneler politikacılar için büyük kentlerde "out" oldu.
Yeni hedef evler. Evde birebir görüşmek ve gerekirse yine birebir tartışmak. Ev ziyaretlerine önem veren partili de siyasi parti de kazanıyor, kazanacak.
Kahvehane siyasetinden medet umanların, aslında işin kolayına kaçanlar olduğunu görmek gerek.
bir kitap
Yaşam koşusu ve bir roman
İzmirli yazar Ayşe Başak Kaban, üçüncü kitabı "Ne Malum?" ile yeniden okuyucuyla buluşuyor. Kaban, kitabında yaşamın ne denli sürprizli olduğunu, yaşamdan o kadar emin olmamayı, daha dikkatle bakmayı, yaşam koşusunda düşenleri, düşüp kalkanları anlatıyor.
Ayşe Başak Kaban'ın "Ben, Kendim ve Bergen" adlı ilk kitabı 2012 yılının Ekim ayında yayımlandı. Kaban, Ayizi Kitap'tan yayımlanan kitabında dikkati toplumun sinir uçlarında dolaşan, sıradan olmayan yaşamları sadelikle, onlara kol kanat gererek anlattı. "Ben, Kendim ve Bergen"de dokunaklı hikayeler anlatılıyordu; bir travestinin, bir Ermeni çocuğun, bir delinin, kocasını vuran bir kadının hikayeleri...
* * *
Ayşe Başak Kaban kimdir?
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü'nden mezun olan Ayşe Başak Kaban, Kanal 1 Televizyon'da kısa belgesellerin hem metin yazarlığını hem yönetmenliğini, ayrıca canlı yayın yönetmenliği yaptı. Bu dönemde pek çok ödül kazanan Ayşe Başak Kaban, Ankara'da Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda (Um:ag) burslu öğrenci olarak usta yazar Mehmet Eroğlu'ndan ders aldı. Ayşe Başak Kaban, "Garnik ve Şaşik" adlı öyküsüyle "2010 Ümit Kaftancıoğlu Öykü Ödülleri'nde birinciliğe değer bulundu. Kaban 2006 yılından bu yana Kent-Yaşam haber - bilgi sitesinde yazıyor..
küpe
İspanyolların kalbine, müzik, gül, şal ve kastanyoletle girilir.
İspanyol atasözü
günün fıkrası
Tam zamanı
Ava olan büyük merakı kadar, kötü bir nişancı olan ünlü İtalyan yazarı Antonelli, verdiği bir yemekte çarşıdan aldığı tavşanın kendisi tarafından vurulduğunu anlattı.
Fakat sofrada, hayvandan şüpheli bir koku yayılınca toparlandı ve konuştu:
"İsabet olmuş. Bunu öldürmenin tam zamanı imiş..."
laflama
* Karga karga GAK dedi. "Kalk ulan şu ülkenin haline bir bak" dedi!
* A'dan Z'ye Depresyon Tedavisi diye bir kitabı baştan sona değin okudum ama en son tümcede "Türkiye'de yaşıyorsan bu kitabı boşuna okudun" yazıyordu!
* Doğru söyleyeni dokuz köyden kovmuyorlar artık. Biliyorsunuz bütün köyler mahalle yapıldı ülkemizde!
* Aşkın gözü gerçekten kördür arkadaşlar. Misal çoğu erkek; eşinin dilinin uzunluğunu evlenince görüyor!
* Anadan geçilir, yardan geçilir Bre Hasan. Sosyal medyadan geçilmez.
İbrahim Ormancı'dan