Şu Ekrem Demirtaş, ilginç bir profil sergiliyor.
Bunlardan birinde, kentin ve bölgenin ekonomik sorunları ile boğuşan mücadeleci bir Ticaret Odası Başkanı...
Ve hemen sonrasında Alsancak, Karşıyaka ve Kemeraltı'nı genel görünümü ile eleştirip yol gösteren, sonra da "Büyük hayallerimden biri şu Mendirek'i ihya ederek oradan İzmir'i keyifle seyretmek" diyen bir 'Belediye Başkanı.'
"Turizmde düşüş var. Kemeraltı'nda alışveriş yok.
Kiralar yüksek, alışveriş merkezleri ve otopark sorunu, Alsancak'ı vurdu. Kentsel dönüşümün devlet, belediye ve özel sektör işbirliği ile hızlandırılması, kent içindeki askeri tesislerin taşınması ve bu arazilerin kentin ihtiyacı olan projelere tahsis edilmesi kentin önemli sorunlarından biri..." Bu, biraz da bir belediye başkanı gözü ile "kent sorunlarına eğilme" gibi bir tavır.
Bir başka görüş...
"İzmir ekonomisi zor günlerden geçiyor. Körfez'de demirleyerek sıra bekleyen gemileri arar olduk. İhracat da yerinde sayıyor. Turizmde düşüş var. Kemeraltı'nda alışveriş yok. Yüksek kiralar, AVM'ler ve otopark sorunu, Alsancak'ı derinden sarstı.
Alışverişi artırmak ve ekonomiye canlılık getirmek amacıyla Hıdrellez zamanı, alışveriş günleri düzenlemeyi kararlaştırdık."
Demirtaş'ın gönlünde yatan aslanları daha birçok örnekleri ile sıralamak mümkün.
İyisi mi biz bu işi zamana bırakalım ve şimdiki Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nu heyecanlandırmayalım.
"İlle de İzmir" dediler ve böyle tepelendiler...
Törpülenmiş onurun simgesi olmuş "sosyal medya"da günlerdir sürdürülen "İzmir neden bombalanmıyor" şamatası sonuç verdi.
Bir "maceracılar tayfası" İzmir'e çöreklendi ve ardından saldırdı.
Ve bu hainler sürüsünün itleri boylarının ölçüsünü aldı.
Bu vatan satıcılarının efendileri, goygoycuları aylardır İzmir'i hedef seçmişlerdi.
Tahrikleri bu yöndeydi.
Gazetelerinde, ekranlarında "İzmir'de neden saldırı yok. Hapsinin keyfi yerinde..." diye tahrikler ayyuka çıkarken, bu "katli vacipler" sürüsünün unutttuğu bir gerçek vardı.
Bu gerçeği, bu it sürüsü fertlerinin alnına mıh gibi çakalım:
"Burası İzmir... Vatan satıcılığına, vatan bölücülüğüne geçit yok." "Burası Türkiye'yi işgale kalkışanların denize döküldüğü yer. Düşman bu körfezde denize dökülmüş, son ferdine kadar koskoca bir düşman ordusu körfezin mavi sularını boylamıştı.
Tıpkı, İzmir Adliyesi kapısında enselenip temizlenen vatan bölücüleri gibi..."
Aylardır "İlle de İzmir" diye tutturan o üst akıl hergeleleri, İzmir'de tepelendi.
Yerle bir edildi.
Burası, Atatürk'ün annesini teslim ettiği vatan köşesiydi.
Hainler, ilk terör çıkışlarında tepelendi ve gerekli yere sevk edilemedi.
Çünkü, o iki leşe sahip çıkan olmadı. Yetkililere sesleniyoruz:
"Sokakta bırakın bu leşleri, gelip geçen köpekler yesin..."
Herkesin kaçtığı yere koşan kişidir gazeteci
Hain terör saldırıları sonrasında millet tek vücut oldu. Ancak önceki gün İzmir Adliyesi'ne yapılan hain saldırıda iki şehit verdik. Çatışma çıkmış ve bomba patlamıştı.
Kahraman Polis Fethi Sekin, hayatını hiçe sayarak vatanı için şehit olurken yüzlerce kişinin hayatını da kurtarmış oldu. İşte tam bu sıcak dakikalar yaşanırken, Yeni Asır Gazetesi'nin tecrübeli Adliye Muhabiri Metin Burmalı da oradaydı.
Odadayken duydu bomba sesini.
Kendisi o anları şöyle anlatıyordu:
"Korkunç bir ses duydum, hemen koridora fırladım. Polisler mevzi almış, yaralılara ulaşmaya çalışıyorlardı. Sonra kendimi dışarı attım.
Olay yerine 10 metrede fotoğraflarını çektim. Hayatımı kaybedebilirim diye hiç düşünmedim.
Odada cam vardı, oradan çıkabilirdim ama aklıma bile gelmedi çünkü haber yapmalıydım." Metin Burmalı'nın bu sözleri gazeteciliğin kutsallığını ve ne kadar zor bir meslek olduğunu gözler önüne seriyordu.
İşte bu da fotoğrafı olay yerinden.
Gazetecilik, hiç haber yapmamış, sokağı bilmeyenlerin değil, Metin Burmalı gibilerinin yaptığı meslektir.
"Gazeteci herkesin koşarak kaçtığı yere koşarak giden kişidir."