Toplumsal hayatın handikaplarının en büyük zorluğudur güvenli bir ülkenin sınırları içinde keyifli yaşamak, gelecek nesillerinize mutlu bir ülke bırakmak. Bulunduğunuz coğrafyada ilelebet yaşamak istiyorsanız dünya politikasında, fazla uzağa gitmeden kimseyi kırmadan incitmeden fakat bir o kadar mağrur ve dik bir başla ülke yönetmek zorluluğunu artık görüyoruz. Devlet ilişkileri görünmeyen zincirlerle birbirine bağlıdır ve aradan bir halka koptuğu zaman artık siz ne yaparsanız yapın etrafınız kötü niyetli düşüncelerle sarıp sarmalanır ki; bu durumda işiniz bir hayli zordur. İşte o zaman başınızı nereye çevirseniz uzanan dost ellerin her an patlamaya hazır bir bombaya dönüşebileceği korkusu içinize yerleşir. Şüphe ve korku içinde yaşadığınız zaman da; psikolojik yapınız zamanla dumura uğrar ve farkında olmadan mutsuz bir toplum kitlesi haline geliverirsiniz.
Dış siyasetin, iç siyasetten çok daha zor olduğunu son yıllarda iyice anladık ve maalesef iyi niyetini kaybetmiş bir dünya topluluğu kaosunun içinde bize düşen olumsuzluklarla baş etmek için tüm gücümüzü ortaya koymalıyız olgusundan başka bir şekil düşünemez durumundayız.
Dünya toplumlarının kendi içinde yaşadıkları sosyal ve ticari ilişkilerin içi içe girmesinden kaynaklanan çürümelerin önüne geçmek bazen imkansız hale gelebiliyor. Fazla medeniyetin hazımsızlık yarattığını üst medeni toplumlar gözümüzü oya oya iyice içine soktular.
Olumlu başlayan ilişkilerin sonrası istenmeyen bir şekilde bitebiliyor. Ülkemiz son dönemde ne kadar iyi niyetli bir siyaset içinde olmaya çalışsa da çevresi tarafından ısrarla yanlış anlaşılmak istenmesi açık ve net bir şekilde görülüyor.
Gören göz kılavuz istemez misali davransanız da, karşı taraf kör, sağır ve dilsizse işiniz bir hayli de zor oluyor.
Biz farkındayız veya değiliz önemli değil, fakat hiç de hoş olmayan bir dünya siyasetinin pazarı farklı boyutlara kaymış durumunda. Hiçbir dünya ülkesi kendi coğrafyasında mutlu değil. Koro halinde depresyondalar.
Neden kendi ülke sınırlarında efendice oturmayı beceremiyorlar.
Medeniyetin üst boyut toksinleri artık dünyayı çöplük haline getirmiş durumda.
Tükenmişlik sendromu ve iç kanama geçirirken kuyruğu dik tutmaya çalıştıkları da bir gerçek. Son yılların tüketim toplulukları halinde, son sınırlarını zorlayan üst ülkeler çoğul koloniler halinde çıkış yolu ararken, rotalarını bize çevirmeleri, bizim güzel ülkemize sataşmaları son derece doğal.
Peki biz ne yapacağız?
Bu kadar sinsice organize karşısında ne yapmamız gerekiyor?
Herkesin bizim üzerimize neden geldiğini biliyoruz artık.
''Böl ve yönet'' politikasını ustaca hayata geçirenlere karşı 'bölünmeyeceğiz ve birlikte varız' mesajını vermemiz aslında hiç de zor değil. İç politika çekişmelerimizi bir kenara iteceğiz. Dönem aile kavgası dönemi değil. Kuyunun dibi derin. Boğulmak istemiyorsak, siyaset denizinde iyi yüzmeliyiz.
Korku dağları bekler mi? Hayır beklemez, çünkü biz korkmuyoruz.
Allah'tan aklımızın üst sınırlarını zorlayacak kadar deliyiz.
Milletimizin pin kodunda zaten böyle bir duygu yok.
Dünyanın bilmediği çok şey var. Öğrenecekler. Öğrenmek zorundalar. Kendi zürriyetlerini sürdürecekler diye bizi tahakküm altına alamazlar. Böyle bir hikaye yok. Dünya herkesin yaşayacağı kadar büyük. Herkes kendi sınırları içinde yaşamayı bilmek zorunda.
İstiklal Marşı'nın en güzel mısralarından biridir. ''Medeniyet dediğin, tek dişi kalmış canavar'' Evet onların tek dişlerinin argo tabirle bize sökmeyeceğini biliyorlar, farklı yolları deniyorlar.
Yine aynı argo tabirle ''yemezler'' diyoruz. Dünya nereye koşuyor? Onlar düşünsün.
Biz nereye yürüdüğümüzü biliyoruz.
Emin ve güvenli adımlarla..
TÜRKİYE MARŞ MARŞ İLERİ.. DÖNMEZ GERİ..
SEVGİYLE KALIN.