Günümüzde sosyal medya 'hayatın merkezi' haline gelmiş durumda. İşin magazinsel kısmını bir tarafa bırakırsak; sosyal medyanın milyonlara ulaşma gücünden dolayı şirketler ticari girişimlerini, pazarlama stratejilerini, tanıtım ve reklam faaliyetini bu mecra üzerinden yönetir hale geldiler.
Bu değişim, sosyal medya uzmanlığı, e-ticaret yöneticisi, sosyal medya metin yazarlığı, veri analistleri, bilgi güvenliği uzmanları vb. gibi meslek kollarının ve bilişim hukuku gibi iş alanlarının genişlemesine yol açmıştır. Hatta artık günümüzde işverenler, işe alım sürecinde adayları sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarını da dikkate alarak değerlendirmektedir.
BAĞIMLILIK YARATIYOR
Ticari anlamda olumlu katkılar sağlayan sosyal medya, magazinsel yönüyle de bir tür bağımlılık yaratmaktadır. 33 ülkede yapılan Global Mobil Kullanıcı Araştırması'na göre, Türkiye akıllı telefona en bağımlı ülke olmuş, Türk vatandaşları ise 13 dakikada bir ekrana bakar hale gelmiştir.
Kaç takipçim var, kaç beğeni aldım, kim nerede kiminle?!
Çalışanlar akıllı telefonları sayesinde facebook, instagram, twitter vs. hesaplarına bakmadan duramıyor.
Bu durum iş verimliliğini düşürebildiğinden işverenler için bir tehlikedir. Sürekli telefona bakan bir çalışan, işine ne kadar odaklanabilir?
İşteki zamanının birçoğunu sosyal medyada geçiren elemanın, görevini savsakladığı söylenebilir. Ayrıca bu durum etik de değildir.
İşverenin uygulayacağı en keskin yöntem; internet ve cep telefonu kullanımına ilişkin tedbirler almak ve bunu iş sözleşmesi veya iç genelge ile personele tebliğ etmek olabilir.
İŞVEREN NE YAPABİLİR?
Sosyal medya her ne kadar kişisel alan olup Anayasal bir hak olsa da, çalışanların; işyerinin kurumsal itibarını, işveren veya çalışanların onur ve haysiyetini küçük düşürücü, işyerini zora sokacak her türlü maddi manevi olumsuz paylaşım ve beğeniden uzak durması gerekiyor. Çünkü işverenin olduğu gibi çalışanın da işverenine karşı "Sadakat Borcu" bulunmaktadır.
Çalışan "doğruluk ve dürüstlük" ilkesi içinde, işyerine zarar verecek tüm davranışlardan kaçınmak ve kurumun menfaatini düşünmek durumundadır. Sadakat borcu mesai saati dışında da geçerlidir.
Her ne kadar iyi niyetli olsa da sosyal medyada bilinçsizce yapılan paylaşımlar, beğeniler, çalışanın iş akdinin feshine yol açabiliyor. Mesela rakip firmanın ürününü alıp sosyal medyada paylaşmak, MSN'de iş arkadaşına hayranlık uyandıran mesaj göndermek, şakalaşmak amacıyla çalışma arkadaşının üzerine hardal mayonez vs. döküp bunu videoya çekip sosyal medyada paylaşmak, bel fıtığı rahatsızlığı teşhisi ile rapor alıp tatile gidip bunu facebook'ta yayınlamak, müşteri bilgilerini sosyal medyada paylaşmak vb. gibi hoş olmayan davranışlar, çalışanın işini kaybetmesine yol açabilmektedir.
BİLİNÇLİ HAREKET EDİLMELİ
İş hukukunda fesih en son çare olsa da çalışanın bu kurallara dikkat etmediğini ispatlayan işveren, çalışandan savunma almadan da işine son verebiliyor. Bu durumlarda 4857 Sayılı İş Kanunu 25. madde hükümleri devreye girebiliyor.
Yargı kararları her olayı kendi içinde ayrı değerlendirmektedir.
Mahkemeler, paylaşımın içeriği, olayın iş ile illiyet bağı olup olmadığı, işvereni zarara uğratma ölçüleri vb. gibi durumlarını değerlendirmekte, geçerli fesih (tazminatlı) veya haklı nedenle fesih (tazminatsız) şeklinde karar verebiliyor.
Hukuksal prosedürleri bir tarafa bırakırsak, herkes işini en iyi şekilde yapmak, görev, yetki ve sorumluluğunu başarıyla üstlenmek zorundadır.
Çalışanlar ne kadar verimli olursa, kurumların verimliliği artar, ülkemiz o ölçüde gelişir.
Çalışanların işinden olmaması ve işverenlerin maddi manevi kayıplar yaşamaması için, kurumsal bir çizgide, saygı ve nezaket çerçevesinde, herkes sorumluluğunu bilmeli ve bilinçli hareket etmelidir.
Çalışma hayatımızın huzur dolu ve başarıyla sürmesi dileğiyle...