Korona günlerinde yaşadığımız belirsizlik hayatımızı olumsuz etkiliyor. Sağlık endişesi bir yana iş dünyası da sıkıntı günler geçiriyor.
Hayatın durması, ekonomi çarkını da doğal olarak dondurdu. Sosyal hayatın derinden etkilendiği bu süreçte insanların psikolojileri de bozulmaya başladı. Eve kapanmak, sosyal yaşantıdan uzaklaşmak gibi pek çok unsur, bunlara neden oluyor. Tabi bunun kaynağı "bakış açısı".
Nasıl bakarsanız öyle görüyorsunuz.
Bence bu süreçte atalarımızın "her şerde bir hayır vardır" sözüne kulak vermemiz lazım. İnsanın kendini dinlemesi, ailesiyle güzel vakit geçirmesi, okumaya öğrenmeye zaman ayırması ve yarım kalan işlerini tamamlaması için bir fırsat. Hep böyle devam etmez ancak bizlerin bu krizleri de fırsata çevirmesi lazım.
TOPLAM FAKTÖR VERİMLİLİĞİ
Tarihe geçecek şu günlerden sonra korona virüs salgınının her şeyi değiştireceğine inanıyorum. Bu konuya daha önceki yazılarımda değindim. Ancak yakın gelecekte iş ve ekonomi modellerinin değişecek olmasından ötürü üzerinde durmamız gereken temel konu "ülkelerin ekonomik performanslarının değişecek olması". Bu yüzden de ekonomik büyümenin en önemli anahtarına "üretime" tam kapasite odaklanmamız gerekiyor. Ülkemizin nüfus yapısını da göz önünden bulundurursak bizim kısaca TFV dediğimiz 'toplam faktör verimliliğini' hedef almamız lazım. Yani bilgi, inovasyon ve teknoloji düzeyine yönelmemiz şart. Çünkü TFV bir ülkenin ekonomik büyüme hızını, refah düzeyini ve küresel rekabet gücünü belirleyen en önemli unsur. Biz ülke olarak bu kapasiteye sahibiz. Böylece yenidünya düzenine geçerken fırsatlara kulak verip rekabet gücünü yakalayabiliriz.
ÜRETİM ODAKLI BÜYÜME
Ekonomik krizler tarihte yeni bir ekonomi politikası oluşturmuştur. Mesela 24 Ocak 1980 kararları ile Türkiye ithal ikameci büyüme stratejisini terk edip, dışa açık büyüme stratejisini uygulamaya koymuş, ekonomik büyüme stratejisinde değişiklikler yaparak ekonomik büyümeyi hedeflemiştir. Yine 2001 ve 2008 krizlerinde farklı ekonomi politikaları uygulanmıştır. Kriz sonrası Türkiye ekonomisinin büyüme performansı incelendiğinde, 2000'li yıllara kadar oynak olduğu, 2009 küresel krizden sonra oynaklığı nispeten azaldığı, pozitif yönlü seyir izlediği görülmektedir. Türkiye'yi global ölçekte yorumladığımızda genel olarak ekonomik büyüme problemi olmamasına rağmen, büyümenin sürdürülebilirliği ve ekonomik kalkınmada yetersiz kaldığı görülmektedir. Çünkü buradaki esas sorun ekonomik büyümenin temel belirleyicisi olan teknolojik gelişmeler, bilgi ve inovasyonun yetersiz kalmasıdır. Türkiye'de bir kesim TFV olgusuna çok önem verirken, diğer kesimler yeterli önemi vermiyor.
NİTELİKLİ İŞ GÜCÜ
Öyle ki gelişmekte olan ülkelerin nitelikli iş gücünün arttırılması yani eğitim ve bilime daha çok yatırım yapılması, orta gelir tuzağından kurtulmanın da ön koşuludur. Gelişmiş ülke ekonomilerinin tarihini ve büyüme süreçlerini incelediğimizde gelişmenin formülünün teknoloji, eğitim ve nitelikli işgücü olduğunu bulmuşlardır. Bunu devlet ve özel sektör topyekün kullanmışlardır. Nitelikli iş gücünün üretimi arttırdığı ve direkt olarak GSYH artışına neden olduğundan ülkelerin ekonomik büyümesine (milli gelire) etki ettiğini da unutmamak gerekir. Korona ile yaşanan küresel krizle birlikte Türkiye, bundan sonra ekonomi politikası belirlerken bilgi, inovasyon ve teknoloji odaklı bir modeli topyekün uygulaması ülkemizi gelişmiş bir ülke statüsüne çıkarmak için en etkili yöntem olacaktır. Dünya koronadan sonra hızlı bir yarışa girecek ve güçlü olan kazanacak. Biz ülke olarak güçlü tarihi geçmişiyle 3 kıtaya hükmeden Osmanlı İmpataroluğu'nun devamıyız. Yine güçlü bir ulus olmak için Türkiye'nin en güçlü sermayesi olan "Türk aklı" yeterlidir. Özellikle işgücüne katılım bekleyen genç nüfusumuzu hammadde olarak kullanmak, ortak akılla güçlü objektif bir ekonomi politikası oluşturmak yeterlidir. Çünkü ekonomi milli bir meseledir.