Hep merak edilen tavuk mu, yumurta mı sorularından biri de şudur: sevmek mi güzel, sevilmek mi? Zor soru, zor seçim! İnsanın cevap olarak, 'Kardeşim bu da soru mu? Güzel olanı, sevdiğin tarafından sevilmek" yanıtını vermek istiyor. İstiyor da... öyle olmuyor işte. Kırmızı olursa fiyatı da üç kuruş fazla oluyor. Sevmek işleri hassas kuyumcu terazisiyle tartılmıyor. Eşit sevmek diye bir şey yok. İllaki birisi biraz fazla seviyor. Ya da ikisi de sevse de biri, diğerinin istediği tarzda sevmiyor. Arzu ettiği sevgi şeklini bulamayan da bu soruyu icat ediyor: sevmek mi, sevilmek mi güzel? Bu sorunun net yanıtını bulamadım iki duyguyu da yaşadım ama verilebilecek en uygun yanıtı bulduğumu sanıyorum. Sevmek güzel, eğer heyecan, yaşam sevinci istiyorsan... Sevilmek güzel eğer konfor, güvence arıyorsan... Ooldu, hadi kaçtım ben!
EMPATİ VE SEMPATİ
Sevmek acımak değil, acıtmamaktır. Ne güzel söylemiş. Bu vesileyle karıştırılan iki kavramı netleştirelim: Acımak, sempati kurmaktır. Acıtmamak empati yapmaktır. Sempati duymak güzeldir aslında.... Onun adına üzülmek, endişelenmek. Güzeldir ama eksiktir. Duygudaştır ama pasiftir. Kötü durumda olan kişi bir kuyuda gibidir. Sempati besleyen kişi de o duyguya girer. O da kuyuya düşer. İyi de bunun ne faydası var değil mi? Arkadaşının babası ölmüş, sen ondan çok ağlıyorsun mesela... Oldu mu şimdi? Empati yapmak bambaşkadır. Aktif bir durumdur. Kendini onun yerine koyup, bu durumda ihtiyaç duyacağın şeyi sunmaktır. Onunla kuyuya girmek değil, kuyuya ip sarkıtmaktır. Arkadaşının babasına ağlamak değil. Taziye evine bolca yemek yapmaktır. Bu bağlamda, tanımasak da insanlara sempati göstermekte zarar yoktur da yakınlarımıza empati şarttır. Acımayalım, acıtmayalım da...
SAMİMİYET AMA NE KADAR?
İnsan ilişkisi tek taraflı değil çift taraflıdır. Sizden yüz bulduğunu düşünen biri dangalakça konuşur.
Tepki alırsa şu cümlenin ardına sığınır: 'Ama ben samimi biriyim.
Yapım böyle...ben seni de samimi biri sanıyordum ama demek ki yanılmışım...' Bir dakika! Samimiyet, ben buyum deyip ağzına geleni söylemek mi? Doğal olmak, kendi gibi olmak elbette arzu edilen bir şey. Öyle de, bunun bir sınırı, bir kontrol mekanizması yok mu? Var elbet. Samimiyet ve rahatlık, özgürlük gibi bir kavram. Başkasının özgürlük sınırında bitiyor.
Samimiyet balık tutmak gibi. Oltayı attınız. Balık gelmeden oltayı çekerseniz eli boş dönersiniz. O oltanın tıklaması lazım. Balık vurdu. Komple bırakırsanız balık yemi alır gider.
Diyaloglardaki samimiyet de böyledir.
Etkileşim karşılıklı olmak zorundadır.
Balık ne kadar çekerse siz de o kadar çekeceksiniz oltanızı... Dün siz diye hitap ettiğiniz birine sıcak davranıyor diye yarın 'naber lan?' derseniz bu samimiyet mi? O zaman samimi olacağım diye laubali olur, o insanı kaybedersiniz. Eğer akşam konserve ton balığı değil de nefis bir lüfer yemek istiyorsanız öneririm.