Hayatımızı zanlarımız yönetiyor.
Kim olduğumuza yeteneklerimiz doğrultusunda karar veriyoruz.
Oysa yeteneklerimiz, özümüz değil. Kim olduğumuz değil. Yeteneklerimiz özümüzü, kim olduğumuzu dünyaya haykırmak için donatıldığımız araçlar sadece...
İnsanlar ayrıca, karakterlerine de kimlik biçerler. Mesela, ben asil biriyim derler, kimseden bir şey isteyemem, derler, aile şerefimi her şeyin üstünde tutarım derler vs..vs... Hayır, özellikle bu bahsettiğim özellikler kötü şeyler değil.
Zaten insanlar kendilerine kötü özellikleri kolay kolay yakıştırmazlar da... Niye öyle bir şey yapsınlar ki, değil mi ya? Klasik edebiyat eserleri, bunlardan uyarlanan dizi ve filmler, hep böyle iddialı konuşan ve kendine güzel şeyleri yakıştıran ama özünde bir parça kibir taşıdıklarını göremeyen insanların hikayeleriyle doludur.
ACI BİR DERS
Yaprak Dökümü'nde emekli öğretmen Ali Rıza bey, çok dürüst bir adamdır. Ancak bu konuyu bir parça takıntı haline getirmiştir. İlkelerinden taviz vermez, burnundan kıl aldırmaz. Ailesini bu erdemlerin gölgesinde, katı kurallara tabii tutar. İstanbul'a taşınmak zorunda kalan bu ailenin iki de genç kızı ve bir delikanlısı vardır ve bu gençler, gençlik heyecanıyla en olmadık kişilere tutulup ailenin çöküşüne yol açarlar. Sonunda hayat, Ali Rıza beyi tasvip etmediği gelin ve damadın eline düşürür. Hayır, bu hikayenin kötü adamı kesinlikle baba değildir ama o, ilkelerini öyle takıntı haline getirip kendisiyle özdeşleştirmiştir ki, hayat ona acı bir ders verir.
KOZMİK SAKA
İstanbullu Gelin'in annesi, gençliğinde sevgiyi kaçırdığı için tüm yatırımını aile geçmişi, ismi ve şerefi üzerine yapmıştır.
Kendini konak ve soyadı ile özdeşleştirdiği için oğullarına ve gelinine katı bir disiplinle terör uygulamaktadır. Kendince iyi niyetli olan anne, yine takıntısının bedelini ağır öder. Önce kendi kaderinin benzerini yaşar ve şiddetle karşı çıkar.
Küçük oğlu, evin öksüz yetim hizmetçisi ile kaçar. Bu da yetmez. Geliniyle yaşadığı çatışmalar ve eski aşkının yeniden hayatına girmesiyle işler iyice karışır.
Yıllarca aile şerefi diye büyütülen oğulları, annesinin aşkı tekrar yaşamasına engel olarak önüne dikilecektir. Aslında oğlanlara bu değeri geçmişte anneleri vermiştir. Yani kendi günahının bedelidir bu. Sonunda geçmişinin hayaletinden kutulamayan ve asaleti her şeyden önde tutan anne, Alzheimer olarak geçmişini tamamen unutur. Bir çocuk gibi ayrılır bu dünyadan... Yaşadığı sanki kozmik bir şaka gibidir. Bu yüzden diyorum, iddialı konuşmayalım. Hayata kesin çizgiler çekmeyelim, katı olmayalım. Çünkü hayat, size kim olduğunuzu öğretmeden önce, aslında kim olmadığınızı öğretmek üzere incelikle kurgulanmış bir oyundur.