Pandemi süresince eve tıkıldığımız karantina günlerinde hemen hepimiz kendimizle bazı yüzleşmeler yaşadık. Hatta bu dönemde yapılan röportajlarda sorulan ilk soru, 'Bu ara kendinle ilgili ne öğrendin?' oldu. Evet, ben de önemli şeyler öğrendim.
Evden ne zaman çıkabileceğiniz belli değilken, yarını planlayamıyorken içinde bulunduğunuz günün son gününüz olabileceği de daha netlik kazanıyor.
Yani pandemi size çok zor olan 'anı yaşamayı' da öğretiyor bir nevi. O zaman kendime şunu sordum: 'Bugün son günüm olsaydı ve tüm yaşamım bir fotoğraf karesinde canlansaydı, o karede ne yapıyor olurdum? Yani bir nevi o fotoğraf karesi, hayatımın amacını, özetini sergileyecekti. Hani klasik bir deyiş vardır. Ölüme yakın deneyim yaşayan kişiler 'hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti' derler ya, işte onu kastediyorum.
DÜNYAYA GELİŞ AMACI
Bu durumda, kendimi 'yaşam amacım' sayabileceğim bazı şeyleri yaparken düşüneceğimi sanırdım. Yanılmışım.
Yani son fotoğraf karesindeki ben ne bir kitap yazıyor, ne de sahne önünde binlere hitap ediyordum. Kaldı ki, hayatta en sevdiğim, en 'ben' gibi hissettiğim yer sahne olmuştur. İlginç şekilde son karede bir gezgin vardı. Sırt çantasıyla San Fransisco sokaklarında, Mısır tapınaklarında, Dubai çöllerinde, Tayland denizinde gezen bir Hakan...
Özellikle son yıllarda yaptığım dünya seyahatlerinden karelerdi bunlar...
Çok şaşırmıştım doğrusu. Kendimi tarif edeceğim alanda beni ben yapan 'başarılarım' değil, deneyimlerim vardı.
Neden böyle olmuştu peki? Dünyaya geliş amacımız kendini iafde etmek, kendini gerçekleştirmek değil miydi?
Belli ki 'sadece bu' değildi. Ruhun amacı aynı zamanda deneyim kazanmaktı.
Evet, başarıda bilgi ve yetenek vardı ama sanki 'ben' yoktum. Ben denen şeyin özü yoktu. Oysa seyahatlerimde bilinmezlik vardı. Hayret vardı. Hayretin olduğu her yerde de gerçek ben vardım çünkü hayret duyduğum sürece masum ve çocuktum.
HERKES BİR YOLCU
Bir turist, bir dervişin evine girmiş.
Bakmış evde neredeyse hiç eşya yok.
Bunu fark edince 'çok mu fakirsin kardeşim?' diye sormuş. Ev sahibi, 'fakirlik ne demek, hele bana onu bir deyiver' diye cevap vermiş. Turist şaşırmış. 'Yani evinde hiç eşyan yok da ondan sordum, yanlış anlama.' Evin sahibi gülümsemiş. 'İyi de sen de mi benim gibi fakirsin o zaman? Görüyorum ki senin de sırt çantan haricinde yanında hiç eşyan yok.' 'Amma yaptın haa' diye terslemiş turist. 'Seninle beni mi kıyaslıyorsun?
Ben turistim. Evim burası değil ki. Bu diyardan gelip geçiciyim. Ne yani, her şeyimi yanımda mı taşıyacaktım? Ev sahibi gülümsemiş. 'İşte sorunun cevabı.
Ben de bu dünyadan gelip geçen bir yolcuyum. Onca eşyaya neden ihtiyacım olsun? ' Evet...Ruh belki de hep meraklı, yaşlanmayan bir çocuk ve öğrenmek, deneyimlemek için bu dünyada kısa bir süre kalıyor, hepsi bu...