Dijital kanallardan birinde bir Amerikan yarışma programının ilk bölümüne göz attım.
İlginç bir format. Bir yarışmacı, üç de yarışmacı adayı var. Yine klasik, bir milyona yakın ödül var. Bir de kazandığınız ödülü garanti altına alabilmek için iki hakkınız var. Buraya kadar her şey normal. Sorular 'genel kültür' kategorisine konulamayacak kadar uçuk ve çok geniş bir çerçeveden geliyor. Kazanmak için tüm soruları doğru yanıtlamanız gerekmiyor.
İşte zurnanın zırt dediği yer de burası!
Evet, doğru yanıt verdikçe yükseliyorsunuz ama yarışmada kalmak için doğru yanıtı bilmeniz şart değil. Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim.
İKNA GEREKİYOR
Eğer yanıtı bilmiyorsanız da bir tahmin yürütüyorsunuz. Yapmanız gereken tek şey, yanıtı verdikten sonra yapacağınız açıklama ile üç yarışmacı adayını tatmin etmek. Yani buradaki asıl amaç, diğer kişileri 'doğru bildiğinize ve doğruyu söylediğinize ikna etmek. Eğer yarışmacı adaylarından herhangi birini bile yanıtı doğru bildiğinize ikna etmişseniz, yanıtınız yanlış dahi olsa yarışmaya devam edebiliyorsunuz.
Üç yarışmacı adayı da sizin için 'Atıyor. Yalan söylüyor.' dediyse veda ediyorsunuz. Bu durumda da sizin doğru söyleyip söylemediğinizin tahmin oranlarına bakılıyor. İsabeti en yüksek aday, yarışmacı koltuğuna geçiyor. Bu yarışmada, ana yarışmacının sadece bilgili değil aynı zamanda ikna kabiliyeti yüksek, deyim yerindeyse iyi bir yalancı olması gerekiyor.
Yarışmacı adaylarının aynı zamanda beden dili sinyallerini doğru değerlendirebilmeleri gerekiyor. Açıkçası beden dili ile uğraşan biri olarak format çok ilgimi çekti ama çok da isabetli sonuçlara ulaşabildiğimi söyleyemem.
YALANCILIĞA ÖDÜL
Yarışma, hızlı akıyor. Bizimkiler gibi her cevap arasında uzun molalar, bakışmalar ve reklam araları girmiyor. Bu, işin iyi tarafı.
Açıkçası ben yarışma sunucusu olduğum halde, bu uzun molalardan sıkıldığım için TV'de yarışma programı izleyemiyorum.
Bizim yarışmalar aynı dizilerimiz gibi.
İnsanlar da zaten yarışmadan çok dizi film gibi izliyorlar. Karakterler ve başlarına ne geleceği sanki daha ön planda. Evet, dediğim gibi bu hızlı akış bana ilaç gibi geldi. Yalnız işin şu tarafına takıldım. Bilgi yarışması dediğin, -adı üstünde-bilgiye odaklanır. Oysa bu format, bilgiden çok yalancılık maharetini ödüllendiriyor. Dolayısıyla hakları satın alınsaydı, bu program RTÜK'den geçer miydi, çok merak ettim.
Bizde hem reklam sürelerinin uzunluğu, hem de toplumu koruma düşüncesiyle iş yapmak da gerçek bir beceri diye düşünüyorum.
Bizim televizyoncularımız bence Amerikalılara fark atar. Gelin de siz bu şartlarda format üretin, görelim..