Mesafeli birisiniz ama bu mesafeyi hızla aşan biri var. Sevgili olmayı değil, arkadaşlığı kastediyorum. Hak edilmemiş, yatırımı mevcut olmayan sevgi sözcüklerini erkenden ve kolayca kullanıyor, sizi sıkça ve alışık olmadığınız şekilde övüyor bu kişi.
Öyle ki kendinizi bir anda arkadaş olarak buluyorsunuz. Olaylar sizin kontrolünüz dışında gelişmiş gibi. sizi hediyelere ve ilgiye boğuyor, toplum içinde de övüyor. Ne güzel, değil mi? Böyle bir ilgiye karşı koymak çok zor. Böyle biri gerçek de olabilir ama nadiren. Biliyorsunuz bir şey gerçek olamayacak kadar iyi değilse, ya gerçek değildir ya da iyi...
Genelde sizi duygusal olarak borçlu hissettirdikleri için o kişiye karşı başta çekim duymasanız bile karşılık verme hissinin baskısıyla istemeden yakınlaşırsınız. Rüşvetin makbul olanı ihtiyaç yokken verilendir.
Bu şekilde o kişi sizi kendine bağımlı kılar. Yatırımını güzel yapmıştır. Ama elbet her borcun ödeneceği bir gün vardır. Siz talep etmeden size ihsan edilen o şeylerin de ağır bir faturası olacaktır. Zamanı geldiğinde ödeyemeyeceğiniz kadar faiz biriktiren o borcun vadesi geldiğinde bu kişinin de gerçek yüzünü göreceksinizdir.
Duygu tefecileri, sonuçta size ağır ödetirler. Duygusal rüşvetlere kanıp iç sesinizi susturmayın. Birine karşı baştaki içgüdülerinize güvenin. Nadiren yanılırlar.
DEĞER Mİ?
Ortaokulda hiçbirimizin kız arkadaşı yokken birimizin vardı. Üstelik arkadaşımız kısa boylu sıradan bir tip iken kız uzun boylu ve çok güzeldi. Bir gün kızı gözyaşları içinde koşarken görünce sorduk çocuğa: "Ulan ayı!
Sen mi bir şey yaptın da ağlattın güzelim kızı?" "Tabii oğlum" dedi.
"Niye yaptın kardeşim, yazık değil mi?" "Oğlum" dedi, "Kızları ayda yılda bir ağlatmazsan sana bağlanmazlar." Durup öyle kaldık. Yaşına göre hem acımasız hem de büyük bir cümleydi.
Gerçekten de öyle miydi? O yüzden mi bizim değil onun kız arkadaşı vardı?
Bugün diyebilirim ki bu gözlem kadınlar için olmasa da tüm insanlar için bir miktar geçerlidir.
Yanlış anlamayın, ağlatma kısmından bahsetmiyorum. Daha büyük bir şeyi kastediyorum. Ağlamak onun küçük bir parçası...
İnsanlar, elde ettikleri şeyin değerini ancak uğruna verdikleri kayıplarla, ödedikleri bedelle, çektikleri acılarla anlıyor, onunla fiyatlandırıyorlar. Özellikle insanların bedeli lira cinsinden değil belki saat cinsinden ödeniyor.
Uğruna kaç saat, kaç ay, kaç yıl harcadın?
Elli yılını vererek elde ettiğin değer, o elli yıla değer mi?