Berkun Oya, yönettiği eserleri kaleme alan kişi olmanın da verdiği avantajla Türk sinemasının efsanevi yönetmenlerinden olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Son zamanlarda görüyoruz ki; yönetmenliği hiç de Oya'nın güçlü kaleminin gölgesinde kalmıyor.
Öncelikle bir senarist olarak incelediğimizde, hemen hiçbir işinin birbirini takip etmediğini görüyoruz. Gayet tutmuş işlere imza atmış olmasına rağmen asla bir önceki projenin benzerini yapma, kendini tekrar etme kolaycılığına kaçmıyor. Hep bir kendiyle yarışma, hep bir meydan okuma niyeti hemen seziliyor.
SON, MASUM, BİR BASKADIR
Oya'nın ilk tanındığı işlerden biri, 'Son' dizisi oldu. Senaryosunu yazdığı bu dizi, televizyonda bilmeceli ve akıl ürünü polisiyelerin de devrini açtı.
Dijitale çekilen ilk yerli dizi de diyebileceğimiz Masum, güçlü oyuncu kadrosuna rağmen gücünü yine senaryosundan alıyordu. Ortalama bir gizem öyküsü, zaman çizelgesiyle oynanması sonucunda hayli büyük bir bilmece gibi görünüyordu ki bu da yazanın aklını sergiliyordu. Sıra 'Bir Başkadır'a geldiğinde resmen sektörde kartlar yeniden dağıtılmıştı. Nasıl ki Son'da ve Masum'da müthiş kadrolara rağmen başrol öyküde ise, bu mini dizide öykünün çok da bir gizemi ya da ilginçliği bulunmuyordu. Türkiye'nin iki ayrı sınıftan mahallesinin mercek altına alındığı yapım, gücünü bu kez tamamen oyunculuktan ve anlatımın doğallığından alıyordu. Bir Başkadır, Oya'nın öykü anlatıcısı olarak değil de yönetmen olarak doğuşunu müjdeliyordu.
Bana göre ülkemiz sinemasının bugüne dek çektiği en doğal işti. Büyüleyiciliğini merak duygusundan değil, sahicililiğinden almıştı. Bir Başkadır izlemek, bir film izleme deneyiminden çok anahtar deliğinden bir komşu yaşamı gözleme deneyimine dönüşmüştü.
Bu yapımın başarısının ardından sıra geldi Kuvvetli Bir Alkış'a...
DENEYSEL TEKNIKLER
Berkun Oya yine bir ters köşe yapıyordu.
Nasıl ki Bir Başkadır sahiciliğiyle ön plana çıkmışsa, Kuvvetli Bir Alkış, bunun neredeyse tam tersine başvuruyordu.
Berkun Oya yine toplumu otopsi masasına yatırıyordu ama bu kez bunu gerçeküstü bir dille yapıyordu. Bu son dizide absürt komedi ve fantezi ön plandaydı. Ortada bir aile ve ebeveynlik öyküsü vardı hesapta ama pek çok yan meseleye de değinilmişti. Beklemediğiniz anda gelen absürt sahneler size zaman zaman kahkaha attırıyor, zaman zaman düşünceli sessizliklere boğuyordu.
Yani Oya, yine alışıldık toplumsal meseleleri alışılmadık bir biçimde anlatıyordu.
Dizide absürt yanı sıra dördüncü duvarı yıkıp direkt seyirciye konuşma gibi bilindik tekniklerden tamamen yeni, deneysel tekniklere kadar pek çok anlatım tarzına maruz kalıyorsunuz.
Bunların hepsinden hoşlanacağınızı söyleyemem. İlk üç bölümde bu absürt anlatının var olan öyküyü desteklediğini söyleyebiliriz. Bu üç bölümde genelde ağzınız hayret ve keyifle aralık olarak izliyorsunuz. Sonraki bölümlerde absürdün dozu ve komedi azalıyor, biçim, öykünün önüne geçiyor. Şahsen son bölümlerden aynı keyfi alamdım.
Bununla birlikte Oya'nın zekasına her bölümde şapka çıkardığımı itiraf ederim. Son tahlilde, Kuvvetli bir alkış gerçekten her seyirciye uygun bir yapım değil. Buna rağmen uluslararası bir platformda yepyeni bir anlatıya bir Türk yazar/yönetmenin cesaret etmiş olması kuvvetli bir alkışı hak ediyor.