• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
HÜSEYİN KOCABIYIK

Kötü giden bir şey yok

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 20 Eylül 2009, 15:26
Kendimize eziyet etmeye bayılan bir toplumuz biz. Böyle bir tür mazoşist eğilime sahip olmamız sanırım tesadüf değil. Mesela dinin gerçekte özünde böyle bir şey olmamasına rağmen hem Sünni gelenekte hem de Alevi-Şia geleneğinde insanın kendine eziyet etmesi nerdeyse ibadetin bir parçası haline getirilmiştir ki, kesinlikle bir dinden sapma olayıdır. Oysa İslam kesin bir hüküm ortaya koyar: "Nefsinize zulüm etmeyiniz." Hiçbir din bu kadar açık bir şekilde insanların kendilerine zihni veya fiziki eziyet çektirme eylemine karşı hüküm koymamıştır. İslam bu kadar açık ve kesin bir hüküm ortaya koymuşken Müslümanlar din pratiğinde bunun tam tersini yapa gelmişlerdir. Nerden belli bunun böyle olduğu? Sunni tarikatların hemen hepsinde çilehane geleneği vardır. Bir izbede belirli bir süre aç susuz kalınarak güya iman güçlendiriliyor ve Allah'a daha çok yaklaşılıyor. Peki, Allah kişiden böyle bir fedakarlık ve ibadet istiyor mu? Hayır! Peki ya Alevi ve Şia mezhebine mensup insanların Kerbela vakasının her yıl dönümünde kendilerine yaptıkları fiziki işkenceye ne demeli?
***
Konuya buradan girmemin bir nedeni var elbette. Yukarıda bahsettiğim ve hepimizin din diye yaşadığımız birtakım davranışlar, çilehaneye girmesek, sırtımızı kamçıyla dövmesek de zihnimize, bakış açılarımıza sinmiştir. Onun için Türk toplumu her zaman biraz karamsardır. Kuşkucudur. Olan bir olaydan öncelikle kendine eziyet edeceği bazı evhamlar üretir. O nedenle sabah yürüyüşünde tanımadığı birine "günaydın" demek gelmez içinden. Çünkü kafasında peşin bir kuşku vardır o kişiyle ilgili. Bu yüzyılların inanış biçimimizin ve doğru diye kabul ettiğimiz pek çok batılın karakterimize sinmişliğinden başka bir şey değildir. Nerden çıkartıyorum bunu? Şundan; Türkiye her alanda güzel gelişmeler yaşıyor ve bizler her iyi gelişmenin altında bir felaket senaryosu görüyoruz. Örneğin, Türkiye Kürt meselesine dair yeni bir süreç başlatıyor ve bir yüksek özgüvenle sürdürüyor. Bakıyoruz, bu sürece en fazla muhalefet edenler Kürtçülerle bizim milliyetçilerimiz. Ermeni açılımı da aynen öyle. Ermeni milliyetçileri ile Türk milliyetçileri bu çabalara şiddetle karşılar. Neden? Kötü niyetli olduklarından mı? Hayır, belki yukarıda ifade ettiğim gelenekselliğin çok daha fazla etkisinde oldukları için.
***
Tek taraflı bir eleştiri içermiyor yazdıklarım. Bugün makul olanı savunuyor ve temsil ediyor zannettiklerimiz de benzer yanılgılar içerisindeler. Mesela benim gibi Kürt açılımını destekleyenler Deniz Baykal'ın veya Bahçeli'nin muhalefetini hepten mantıksız ve anlamsız sayabiliyoruz. Bu düşünce tarzının her gelişmenin altında bir kötülük arayan septik anlayıştan çok bir farkı yok. Oysa Deniz Baykal'ın muhalefetinin veya Bahçeli'nin itirazlarının da bir ihtiyaca cevap verdiğini düşünmek gerekmez mi? Örneğin ben Deniz Baykal'ın muhalefetinin Başbakan'ı konuyu biraz daha açık seçik tanımlamaya mecbur bıraktığını düşünüyorum. Bu da gayet güzel olmuştur ve toplum biraz daha aydınlanmıştır.
Aslında başından beri söylemek istediğim şu: Biraz rahat olalım. Her konuda kötümser olmak zorunda değiliz. İyimserlik diye de bir ruh hali vardır ve bu halde insanlar daha bir mutlu olurlar. Kendimize sürekli eziyet ettiğimiz bir hayat kalitesi düşük bir hayattır.
Türkiye her bakımdan büyüyen, gelişen, iyiye giden ve güçlenen bir ülkedir. Atatürk'ün gözleri nereye bakıyorsa Türkiye oraya gidiyor!


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.