Televizyonlarda yorumcuları izliyoruz, bunlardan bazıları var ki, mübarekler sanki müneccim danesi yemişler. Çözüm sürecinin takvimini size ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Önümüzdeki dönemde yaşanacak her şeyi, senaryoyu kendileri yazmışçasına biliyorlar veya öngörüyorlar. Etnik takıntısı olanların ve eski Marksistlerin böyle romantik bir dünyası vardır zaten. Onlara kalırsa Abdullah Öcalan talimatı verdi ve her şey tıkır tıkır işleyecek. Zaten yine onlara göre bu sürecin mimarı da patronu da Abdullah Öcalan. Hatta İmralı'dan süreci istediği gibi yönetiyor ve yönlendiriyor. Bu arada gazete köşelerinde bazı sivri zeka yazarlarımızın şöyle yorumlarına rastlıyoruz: "Abdullah Öcalan, barış süreci konusunda ve sürecin vizyonu bakımından hükümetin önünde."
Kimse kusura bakmasın ama bunların hepsi çok ahmakça akıl yürütmeler. Bu kafada olanlar ve sürecin mekaniğini, sürecin siyasi teknolojisini hala çözemeyenler ilerde çok hayal kırıklığına uğrayacaklar.
***
Ben bu arkadaşlara biraz yardımcı olmak istiyorum. Bir kere adına çözüm süreci dediğimiz projenin müellifi de, uygulayıcısı da, denetleyicisi de, karar vericisi de tek bir kişi. O kişinin adı da Başbakan Erdoğan. Başbakan bu süreç başlarken de işlerken de kendi denetimi dışında iğne ucu kadar bir boşluk bırakmadı, bırakmıyor. Böyle yapmak zorunda, çünkü hayatının en riskli projesini hayata geçirdi. "Siyasi hayatıma bile mal olsa" sözü ona ait bir sözdür, "Baldıran zehri içmek gerekirse içeceğiz" sözü de ona ait ve üstelik bu sözler uzun siyasi hayatında ilk kez çıkıyor Başbakan Erdoğan'ın ağzından. Bütün bu işaretler zaten Başbakan'ın, doğal olarak sürecin en küçük ayrıntılarını bile kendi denetiminden geçirdiğini tahmin etmemizi gerektiriyor. Bunun böyle olduğunu çıplak gözle görmek mümkün ama karşı taraftan da kontrol etmek imkan dahilinde. İşte Kandil'deki terörist Murat Karayılan'ın yabancı basın ajanslarına verdiği demeç:
"Öcalan'ın yanına gitmek için heyet Adalet Bakanlığı'na başvuruyor, Bakanlık ise Başbakanlığa gidiyor. Oradan izin çıkarsa heyet Öcalan'ın yanına gidiyor. Ardından bize geliyor. Biz ise gelen mesajlar üzerine fikirlerimizi belirtmek istediğimiz zaman, heyet tekrardan Adalet Bakanlığı'na başvuruyor ve o da yine Başbakanlığa gidiyor."
***
Yukarıda ki sözlerin bir tek anlamı var: Birçok vatandaşımızın içine sinmeyen bu sürecin en ufak ayrıntısı bile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın denetim ve iznine tabi. Burada PKK, İmralı, Abdullah Öcalan, Amerika veya her hangi bir iç-dış güç yok, sadece Başbakan Erdoğan'ın iradesi var. Başbakan Erdoğan bu ülkenin yarısının güven duyduğu, on yıldır Türkiye'yi yönetme hakkı verdiği bir insan. Milletin içine sinmeyecek en ufak bir gelişmeye izin vermesi mümkün değil. Zaten hiçbir şeyi kendi haline bırakmayacağı anlaşılıyor. O nedenle ben en ufak bir kaygı duymuyorum. Zira en son yaşanan "TC"yi tabelalardan kaldırma ahmaklığına yurtdışından nasıl müdahale ettiğini, nasıl "kelle aldığını" hepimiz gördük.
Herkes rahat olsun, sürecin patronunun kim olduğu besbelli...