Claude Farrere (1876-1957) tanınmış Fransız yazarıdır. Doğu ülkelerine ve Türkiye'ye birçok seyahat yaptı. Türklere ve ülkemize karşı büyük sevgisi vardır. Öyle ki İstanbul'un taşını toprağını, kedisini, köpeğini, mezarlıklarını, her şeyini sevdi. Şöyle der:
"O güzel Türk mezarlıkları, hayatın bu ağır yükünü taşıdıktan sonra, insanın seve seve rahat rahat ebedi uykusunu uyuyabileceği sevimli mezarlıklar.."
Yazımın başlığını, onun "Türklerin Manevi Gücü" adıyla dilimize çevrilen kitabından aldım. Yazar 1904'te Süleymaniye Camii avlusunda rastladığı yavrulu bir köpeğin macerasını anlatır. Bu arada ilgi çekici görüşlere yer verir. Türklerin iyi, sakin ve nazik olduğunu, güçlerini hayvan, çocuk ve kadınları dövmeye harcamadıklarını belirtir.
"Türklerin soköpekleri Üsküdar, Bursa, Konya ve eski İstanköpekleri, Müslümanların acıdığı ve sevdiği köhür köpekler, ciddi, makul, mütefekkir ve filozoftur."
Devam eder: "Türkiye'nin sokak köpekleri ilk bakışta aklınıza geleceği gibi, öyle an'anesiz, örf ve adetsiz, kanunsuz nizamsız, anarşist bir hayat sürmez."
İstanbul'da yüz kadar mahalle bulunduğunu, bunların her birinde sürü halinde sokak köpeğin yaşadığını ve kendi mahallesinden çıkmadığını, halkın fakir varlığından verilenlerle beslendiklerini "Türkiye'nin köpeğinin kanaatkar" olduğunu söyler.
Yazar Jön-Türk hükümetinin, medeniyet bahanesiyle 1910 yılında binlerce köpeği boş yere katlettiğini üzülerek anlatır. Bu alçakça cinayetten gerçek Müslüman Türkleri tenzih eder. Bu itlafı yapanların yarı Batılı Jön-Türkler olduğunu belirtir.
Köpek itlafını geçmiş yıllarda ben de hatırlıyorum. Görevlilerin zehir vererek ölmesine yol açtığı köpeklerin, bazen vicdan yaralayan görüntüleri olurdu. Hayvanseverlerin baskısıyla sanırım bu yöntem bırakıldı. Şehir dışında köpek barınakları yapılmaya başlandıysa da, yetersiz kalıyor ve problem devam ediyor.
Konuya kendince çözüm üreten iyi kalpli insanlarımız da var. 14 Temmuz tarihli Yeni Asır'ın haberi:
İzmirli Zülkar Çelik, on yıldır fırın ve lokantalardan topladığı ekmek ve yemek artıklarıyla binlerce sokak hayvanını besliyor. Bayraklı'da yaşayan Zülkar Çelik, her gün saat 04.00'te kalkıyor, emektar arabasına atlayıp lokanta ve fırınları dolaşıyor. Topladığı ekmek ve yemek artıklarını evinin altında kendi yaptığı imalathanede yem haline getiriyor. Hayvanlara günde 250 kilo yem dağıtıyor. Yevmiyeli bir de yardımcı tutmuş, her gün altı noktaya yem dağıtıyor.
Binlerce kedi, köpek ve güvercinin karnını doyuran Zülkar Çelik amacının, Allah'ın rızasını kazanmak ve milli servet olan ekmekleri çöpten kurtarmak olduğunu söyler.
Kesin çözüm zor. Bu işe daha çok fon ayrılıp sokak hayvanlarının takibi ve aşılarının yapılması, düzgün işleyen hayvan barınaklarının çoğaltılması düşünülebilir.