Mevlevi degahlarına "Mevlevihane" denir. 14.yy da Ulu Arif Çelebinin Anadolu'da yaptığı ziyaretler sonrasında birçok şehirde Mevlevihane açıldı. Ulu Arif Çelebi (1272 - 1320) Sultan Veled'in oğlu, Hz. Mevlana'nın torunudur. Osmanlılarda II. Murad zamanından sonra Mevleviliğe önem verildiği görülür.
Osmanlı Devleti'nin sınırlarının genişlemesiyle Anadolu dışında da Mevlevihaneler yayılmıştır. Bunların sayısının 150'yi aştığı belirtilir. İmparatorluğun önemli şehirlerinin tamamında Mevlevihane bulunur. Saraybosna'dan Kahire'ye, Kırım'dan Mekke'ye uzanan büyük coğrafyada yani, üç ayrı kıtada Mevlevi tekkeleri açıldı. Bu kurumlar insanların manevi eğitimi yanında birer güzel sanat merkezi gibi hizmet verdiler. Türk edebiyatı ve Türk musikisi bu çatılar altında gelişme imkanı buldu.
Osmanlının tarih sahnesinden çekilmesiyle Mevlevihaneler de eski ihtişamlarını yitirdi. Günümüze 11 ülkede 14 Mevlevihane binası ulaşabilmiştir.
KUDÜS'TEKİ MEVLEVİHANE
Kudüs Mevlevihanesi Harem-i şerifin kuzeyinde, surlarla çevrili eski kent içerisinde 1587 yılında yapıldı. Doğu Kudüs'te İbn-i Cerrah sokağı ile Mevleviye sokağının kesiştiği noktada bulunmaktadır. Mevlevihane'ye birkaç basamakla ulaşılan bir kapıdan giriliyor. Merdivenin bittiği yerde genişçe bir avlu var. Mevlevihane'nin günümüze ulaşan en sağlam yapısı ise mescididir.
1909 yılında son dönem Mevlevi büyüklerinden Ahmed Remzi Dede (1872-1944), Arap topraklarındaki Mevlevihaneleri teftişe gönderildi. Kudüs Mevlevihanesi'ni de teftiş ettikten sonra Konya Mevlana dergahı Postnişini Çelebi Efendiye bir rapor sundu. Burada o günkü Kudüs Mevlevihanesi ile ilgili ayrıntılı bilgi verir.
Ahmet Remzi Dede'nin mevcut şeyhle ilgili yazdıkları hüzün vericidir. Şöyle diyor: "Yirmi dört yirmi beş yaşlarında olan şeyh bekardır. Başındaki sikkesinden başka dervişliğine delalet eden bir hali olmayıp daha çok nefsine ve heva ve hevesine tabi bir kişidir." Ayrıca kendisine suretiyle siretinin (görünüşüyle davranış ve ahlakının) uygun olması yönünde nasihat verir.
TİKA ELE ALMALI
1992'de ve birkaç yıl sonra konser için Kudüs'e giden Kudsi Erguner, semahane ve sandukaların çöplük haline geldiğini görür.
2006 yılında konuyla ilgili bir bildiri sunan M. Tütüncü sonuç kısmında şöyle der: Kudüs Mevlevihanesi günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir, şimdi cami ve mesken olarak kullanılmaktadır. Mevlevihane plansız bir yapılanma ile karmakarışık ve tanınmaz hale gelmiştir. Özellikle türbenin etrafı kapatılmış aralara yüksek duvarlar örülerek mimari bütünlük yok olmuştur. Dergahın mescidi boştur, bir görevlisi yoktur. Filistinli ailelerin oturduğu bu mekanı gezmek bile zordur. Kudüs'te 400 yıllık Osmanlı idaresinden kalan Mevlevihane'nin, devletimizce aslına uygun şekilde tamir edilerek bir Türk kültür merkezine dönüştürülmesi ne iyi olur.
Yurt dışında yüz akımız olan TİKA Doğu Kudüs'te birçok Osmanlı eserini restore etti. İsrail tasallutu sonuçsuz kalırsa, belki Kudüs Mevlevihanesi de ele alınır ve yeniden yapılır. Bu gibi ecdat hatırası yapılar göz önüne alınınca, Kudüs için neden çırpındığımız daha iyi anlaşılır.