Tasavvuf hayatı uzun ve zahmetli bir yolculuktur. Bu yolda istek ve samimiyetle yürüyenler, ruhen yükselip tarifsiz manevi hazlar yaşayabilirler. Bazıları zengin bir tefekkür dünyasına adım atabilir. Ama asıl amaç ahlaklı ve olgun insan haline gelebilmektir.
İlk iki kazanç daha çok bireyseldir, kişiseldir. Üçüncüsünün yani tasavvufun ahlaki boyutunun toplumsal yansımaları vardır. Tasavvuf ahlakını benimsemiş olgun kimseler bulundukları çevreye de örnek olurlar.
Şöyle bir yanlış kanaat vardır: O örnek kişilikler hep eskilerde kaldı. "İyi insanlar iyi atlara binip gittiler." Hayır, öyle değil, her devirde iyiler vardır.
DR. DURSUN AKSOY
Bir önceki yazımda Nakşi şeyhi Sami Efendi'nin İzmir temsilcilerinden Dr. Dursun Aksoy (1919-2008) hakkında bilgi vermiştim. Ona dair araştırma yaparken bir ara yakınları (2 kızı, damadı ve gelini) ile konuşma fırsatı buldum. Bugün o görüşmeye ait bilgiler sunacağım.
Dr. Dursun Bey hiç kimse için bir kere bile kötü söz söylemedi. Herkesi kendi gibi iyi bilirdi. İnsanların kötü olabileceği ihtimalini düşünmezdi. Aslında birçok haksızlığa maruz kaldı. Bunlara karşı yaptığı, Allah'a havale etmekti. Kimseye "Allah cezanı versin" dememiştir.
4 kız ve 2 erkek evladı oldu. Hepsine yüksel tahsil yaptırdı. Kızlarını da okumaya teşvik etti. Onlara başörtüsü takın diye hiç baskı yapmadı.
Davetlere icabet ederdi. Nikah, düğün, cenaze olsun, kendisi hasta da olsa mutlaka katılırdı.
Camiye gider, çok defa eve misafirle gelirdi. 5 kişi, 10 kişi hiç fark etmez eve getirirdi. Eşi Ulviye Hanım buna alışıktı. Hemen kahvaltı veya yemek çıkarırdı. Zaten her zaman evde hazır bir şeyler bulunurdu.
İYİLİK TİMSALİ
İzmir İkinci Beyler'de muayenehanesinin yanında meyve satan biri vardı. Akşamları ondan meyve alıp eve getirirdi. Satıcı, Dursun Bey'in halini bildiğinden, paketin altına ezik, çürükleri de koyardı. Eşi "çürük meyveleri neye alıyorsun?" diye söylenince; o aldırmaz "Kime satacak bu ezikleri?" diye geçiştirirdi.
Kızı anlatır: Ailece bir ziyarete gideceğiz. Babamın üzerinde eski bir palto var. Ağabeyim dedi ki: "Baba sana yeni ve güzel bir palto almıştım, onu giysen daha iyi olur." Baktılar o yeni palto yerinde yok. Babam dedi ki: "Geçen gün çok muhtaç birini gördüm, paltoyu ona verdim." Bari eskisini verseydin, denince; üzerindekinin eski mi yeni olduğunu fark etmediğini, ihtiyaç sahibi birini görünce verdiğini söyler.
Büyük kızından: Bir gün özene bezene bir eşofman aldım, kaliteli bir şeydi, hediye olarak babama götürdüm. O sırada akrabadan biri geldi. "Getirin o eşofmanı" deyip, o gelen kimseye hediye etti.
Gelininden: İskenderun'dayız, yeni evliyiz. Babam ve annem (Dursun Bey ve eşi) bize geldiler. Sofradayız, bir de kız arkadaşım vardı. O gittikten sonra kayın validem: "Bu Ayşe de ne çirkin bir kız, kim alır bunu!" dedi. Babamın kızdığını pek hatırlamam, o sırada anneme o kadar kızdı ki: "Allah'ın yarattığı bir kimseye nasıl çirkin dersin!" diye ikaz etti.