1925'te tekkeler kapandıktan sonra tasavvuf faaliyetleri geniş çapta sekteye uğradı. Aslında tasavvuf bir manevi olgunlaşma yoludur. İnsanın eksik ve zaaflarını tanıyıp onları düzeltme, sonunda iyi, ahlaklı ve sevecen hale gelme gayretidir.
Galata Mevlevihanesinin son şeyhi Ahmed Celaleddin Dede şöyle der: "Seddolunmakla tekaya kaldırılmaz zikr-i Hak/ Cümle mevcudat zakir kainat dergahdır."
Şunu demek ister: Tekkelerin kapanmasıyla Hakk'ın zikri kaldırılmış değildir, zira bütün varlıklar O'nu zikredip durmaktadır, buna göre kainat bir dergah sayılır.
Bu düşünceden hareketle Türkiye'de, tekke gibi bir mekana bağlı kalmaksızın, tasavvuf çalışmalarının farklı biçimde devam ettiği görülür. Böylece yasak çiğnenmemiş ve bir şekilde faaliyet yürümüş oldu.
Bu tür manevi eğitim verenlerden biri de önceki yazıda tanıttığım Burhaneddin Aktıhanoğlu'dur (1925-2002). Burhan Baba İzmir Basmane'de 32 yıl Şen Otel'i işletti. Kendisi Marifi-Rufai silsilesinde yer alır.
BAZI GÖRÜŞLERİ
Ona göre asıl olan tevhid (birlik) anlayışını gerçekleştirmektir. 2 gözümüz var fakat bir görür. İki göz bir görür, ne kadar güzel. 2 göz ayrı ayrı ve 2 olarak görse ne zordur, buna "şaşı" denir. İnşallah hakikat şaşısı olmayalım.
Bizimki "sevgi dinidir" diyor. Biz her şeyi severiz. Allah'ı, doğayı, insanı, hayvanı, bitkileri, cansızları severiz; onların özünde Allah'ı severiz.
Eksik, kusur bitmez, diyor. Ben senin kusurunu görürüm, o onun kusurunu görür. Kendimize sormalıyız: "Ey gözlerim neden eğri büğrü görüyorsun, neden beyazı siyah görüyorsun?"
Gözümüzde dağ gibi büyüyen şeyler, hoşgörü karşısında eriyiverir. Bende fil kadar ayıp varken, senin kıl kadar ayıbını görmem insanlık değil.
İyi göz iyi görür, iyi kulak iyi duyar, iyi dil iyi söyler. Biz bunları düzeltmeye çalışıyoruz. Bizde müritlik mürşitlik yok; biz birbirimizi Hak için seven dostlarız.
Ehl-i Beyt sevgisi hakkında Burhan Baba şöyle der: "Kalkmamız bu, yatmamız bu, varımız yoğumuz bu, canımız kanımız bu: Ehl-i Beyt muhabbeti. Ehl-i Beyt ahlakıyla ahlaklanalım diye çırpınıyoruz." Ve ilave eder:
Ama bu sözde kalmamalı. "Ben Hz. Ali'yi seviyorum, ben Hz. Muhammed'i seviyorum" diyor, ama onların hali, ahlakı yok; Muhammed'den, Ali'den boya yok. Onların boyasına boyanmamış.
BİR YARDIM MELEĞİ
Yakınlarının ifadesine göre Burhan Baba çok hayırsever biriydi. Fakir çocukları sünnet ettirirdi. Evi olmayan canları bir şekilde ev sahibi yapardı. Kimsesiz çocuklarla ilgilenir, onları okumaya yönlendirir, burs verirdi.
Geceleri fakir insanların yaşadığı yerlere giderek hastaların tedavisine yardım eder, varsa iğnelerini yapardı. Yoksul tanıdıklarının, evlenmesine yardımcı olur, ev kurup eşyalarını temin ederdi.
Birçok kimseyi iş sahibi yapmak için uğraştı, sırasında onlara sermaye verdi. Bu yüzden, defalarca hac parası biriktirmesine rağmen, saydığımız hizmetlere harcamak üzere bu parayı kullandığı bilinir.
Evinden kaçıp İzmir'e gelen, otelinde kalan, bilhassa genç kızları otobüse bindirip eliyle ailelerine teslim ederdi. Basmane semtinde sıkça rastlanan madde bağımlılarının kurtulmasını sağlayıp, terbiyesi altına aldığı ifade edilir.
Vatan, millet, bayrak gibi değerlere ziyadesiyle hürmet ederdi. Çok güzel gülbank okur ve ilahi söylerdi. Türk sanat müziğinde yetenekli ve bilgi sahibiydi. Ruhu şad olsun.