Gazetemiz yazarlarından Zekeriya Mutlu'nun Ramazan öncesindeki yazısı dikkatimi çekti. Özetle şöyle diyordu:
Esnaf ve sanatkarların Türk toplumunda farklı bir konumu vardır. Bunlar sadece ekonomik alanda değil, sosyal ve kültürel yaşamda da farklı işlevler üstlenmişlerdir.
Bu önemli konumlarına rağmen esnaf sanatkarlarımız sıkıntılı günler yaşamaktadır. Mahalle aralarına kadar giren hipermarketler sebebiyle, günümüzde alışveriş kültürünün değişmesi esnaf sanatkarlarımızı oldukça zorlamaktadır.
Esnaf sanatkarlar hepimizin ortak dostudur. Halkımızın ihtiyaçlarını esnaf sanatkarlardan temin etmeleri, toplum içinde dayanışma duygusunu ve sevgi ortamını pekiştirecek bir faktör olacaktır. Çok sayıdaki esnafımızın mutluluğu ve refahı, sosyal huzuru destekleyecek, insanların geleceğe daha güvenle bakmasına da vesile olacaktır.
AVM'lerin çoğu yabancı sermayeli olduğundan oralarda harcadığımız paranın bir kısmı yurt dışına çıkar. Oysa esnaf sanatkarlar kazançlarını yine kendi çevrelerinde harcadığından, bulunduğu bölgenin ticari hayatına önemli katkılar sağlamaktadırlar.
VERESİYE DEFTERİ
Sayın Zekeriya Mutlu'nun yazısı bana tarihi bir tecrübeyi hatırlattı. Ramazan günlerinde atalarımızın uyguladığı güzel bir adetleri vardı. Mahalle aralarındaki esnaf ve bakkallara giderek "Zimem" defteri yoluyla yardımda bulunmaktı. Zimem defteri "borç defteri" demektir. Birçok mahalle bakkalında veresiye alış veriş yapanlara ait defter bulunur. Çeşitli sebeplerle peşin alış veriş yapamayan bazı aileler borçlarını bu deftere yazdırır ve eline para geçince toptan öderler. Bu ailelerin çoğu gerçekten yardıma muhtaç insanlardır.
Hali vakti yerinde kimseler, özellikle ramazan günlerinde hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav vb. dükkanlarına girer, onlardan veresiye defterini çıkarmalarını isterdi. Baştan, sondan ve ortadan rastgele sayfaların yekununu yaptırıp, bedelini öder "silin borçlarını… Allah kabul etsin" der, çeker giderdi. Mali durumu daha iyi olanlar defterin tamamının yekununu sildirir ve ödemesini yapardı.
Bu uygulama günümüzde de yapılabilecek en güzel yardımlaşma usullerinden biridir. Yardım eden de alan da birbirini tanımadığı için sevapça çok daha değerlidir. Özellikle dükkanların tenha olduğu zamanlarda, mesela bir bakkala girip gücümüz ölçüsünde veresiye defterlerinden bir miktar borcu ödeyip sildirebiliriz. Tanımadığınız bir mahallenin tanımadığınız bir bakkalına gidip hiç tanımadığınız birinin borcunu ödemek!.. Tam da "sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi" şeklindeki Peygamber buyruğuna uygun ne güzel bir iş değil mi?
ZEKAT
İslam'ın şartlarından biri de zekattır. Belli ölçüde maddi varlığa sahip olan Müslümanın, malının ve parasının kırkta birini (yüzde iki buçuğunu) her yıl zekat olarak vermesi gerekir. Zekat görünüşte zenginin servetini azaltırsa da, gerçekte böyle değildir. İmkanı kısıtlı olanlara satın alma gücü kazandırdığı için ekonominin canlanmasına katkıda bulunur. Böylece zekat olarak verilen miktar fazlasıyla geri döner.
Zekat bir çeşit sosyal sigorta sayılır. Yoksul ve düşkün durumda bulunanlar bu sigortadan faydalanırlar. Zekat ve yardımlaşma yoluyla ihtiyaçlarını gideren muhtaç kişiler hırsızlık, dolandırıcılık, gasp gibi kötü yollara başvurmaya gerek duymazlar.
Zekat verilen veya yardım edilen kimseler minnet altında bırakmamalı, onların izzet-i nefislerini incitmemeye çok dikkat etmelidir. En makbul yardım "sağ elin verdiğini sol el dahi bilmeyecek kadar" gizlice ve reklamsız yapılanıdır. Yukarıda anlattığımız usul tam da bunu sağlar.