El-Kaide ve IŞİD/DEAŞ gibi Müslüman kisveli terör örgütlerinin, başta ABD olmak üzere emperyalist devletler tarafından ortaya çıkarıldığı artık gün gibi aşikardır. Bunun son örneği, Irak ve Suriye'yi parçalayarak petrol kuyularına el koymak maksadıyla kurulup beslenen IŞİD/DEAŞ adlı terör örgütünün durumudur. İşi bitti denen kanlı DEAŞ, Barış Pınarı harekatından hemen sonra tekrar gündeme getirilmiştir.
DEAŞ'ın öldürülen lideri Bağdadi, kendinin "Halife" olarak ilan etmiş, bu yönde hayli yayın yapılmıştı.
TARİHÇE
Emevi ve Abbasi yöneticileri, saltanatlarını takviye etmek için "Halife" sıfatını kullandılar. Bunun anlamı, devlet başkanının, dünyevi işlerde Hz. Peygamber'in otoritesini temsil etme iddiasıdır. Dolayısıyla dini bir saygınlık aracıdır.
Abbasilerden sonra Memluklere geçen halifelik, Yavuz Selim'in Mısır'ı fethiyle birlikte Osmanlılara intikal etti. Osmanlı sultanları halifelik sıfatına pek vurgu yapmadılar. II. Abdülhamit ise, devletin gittikçe gücünü kaybetmesi üzerine, uzak bölgelerdeki Müslüman toplulukları üzerinde etkili olmak için halifeliği öne çıkaran bir tavır sergiledi.
HADİMÜ'L-HAREMEYN
Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi ile (1517) Memlük Sultanlığı'na son verdi ve Osmanlılar "Halifelik" sıfatını kazandı. Bundan sonra halifelere "Hadimü'l-Haremeyn" denir oldu.
Olayın hikayesini tarihçi Yılmaz Öztuna'dan takip edelim:
Mısır seferi dönüşü Halep Büyük Camii'ndeki cuma namazında hatip, hutbeyi Yavuz'un adına okumuş, Halife'nin adını zikretmeyerek, Yavuz'u halifelere mahsus "Hakimü'l-Haremeyni'ş-Şerifeyn" yani "Mekke ile Medine'nin Hakimi" diye anmıştır. Yavuz müdahale edip, "Hakim" kelimesini "hadim = hizmetkar" şeklinde düzeltmiştir. Böylece 9 asırlık İslam tarihinde inkılap mahiyetinde bir değişiklik olmuştur. Yavuz, ihtimal o anda gelen dini bir heyecan ve tevazu ile "Hakim" kelimesini "Hadim"e çevirmiştir. 1516'ya kadar "Hakimu'l-Haremeyn" diye anılan Halifeler, bu tarihten sonra Yavuz'un düzelttiği gibi, "Hadimu'l-Haremeyn" şeklinde İslam dünyasının camilerinde cuma hutbelerinde zikredilmişlerdir. Öztuna şöyle devam eder:"Halife olmanın heyecanı içinde Yavuz, gözyaşlarını tutamamış, Peygamber'in meşru halefi olmanın sevinciyle ağlamış ve oturduğu yerdeki seccadeyi kaldırarak alnını camiin mermer zeminine değdirmek suretiyle şükran secdesine kapanmıştır. Bu dindarlık ve tevazu, cemaati heyecanlandırmış ve elektriklemiştir. Bundan sonra Yavuz, hutbenin bitişinde, sırtındaki çok değerli kaftanını çıkarıp Hatip Efendi'ye giydirmiştir."
*
Bilindiği gibi, 1924'te halifelik kaldırıldı. Sonrasında onu sahiplenmek isteyen devletler olduysa da kabul görmedi. Bağdadi'nin amacı bu kurumu tekrar dirilterek Müslümanlar üzerinde etkili olmaktı.