Ülkemizdeki tasavvuf hocalarının temayüz ettiği noktalar vardır.
Bunlardan Prof. Dr. Mustafa Tahralı (d. 1943) Fransa'da doktora yaptı.
Paris'te Muhammed Hamidullah'ın (1908-2002) hatırlatmasıyla Rene Guenon'un (Abdülvahit Yahya)'nın eserlerini tanıdı. Bu zat Avrupa'da İbnü'l-Arabi'nin ve İslam tasavvufunun tanınmasında öncü rolü oynayan önemli bir şahsiyettir.
İşte Mustafa Tahralı Rene Guenon'un (1886-1951) Türkiye'de tanınması ve eserlerinin çevrilmesinde öncü rolü oynayanların başında gelir. Guenon, tasavvufi- felsefi fikirleri ve Batı modernleşmesine yönelttiği ciddi eleştirileri itibariyle zor anlaşılan bir kimsedir. Mustafa Tahralı onu en iyi anlayan ve anlatanların başında gelir. Çağ ve Hakikat Rene Guenon'dan Seçme Makaleler ve Yorumlar adlı kitabı bunun bir göstergesidir.
İBNÜ'L-ARABİ KILAVUZU
Mustafa Tahralı'nın temayüz ettiği alanlardan ikincisi Muhyiddin İbnü'l-Arabi'yi anlama konusunda gösterdiği çaba ve bu alandaki yayınlarıdır. İbnü'l-Arabi'nin fikirlerini anlamak kolay değildir.
Bu konuda vaktiyle basılan, A. Avni Konuk'a ait 4 ciltlik Fususu'l-Hıkem ve Şerhi adlı kitapların her cildinin baş tarafına uzun giriş yazıları yazmıştı.
Bunlar bir bakıma İbnü'l-Arabi'yi anlama kılavuzu idiler. Bu yazıların, uluslararası sempozyum bildirilerinin ve aynı konudaki benzer metinlerin bir kitap kapağı içinde toplanması çoktandır bekleniyordu.
Nihayet Doç. Dr. Ercan Yıldırım'ın fedakar ve titiz çalışmasıyla bu iş gerçekleşti.
Böylece Tahralı hocamızın Tevhit Bilgisi kitabı basıldı. Altbaşlığı "İbnü'l- Arabi ve Fikirleri Üzerine Makaleler" adlı hacimli eser meraklılarının istifadesine sunuldu. (Kubbealtı neşriyatı, 2023)
Kitapta tasavvufun en ince ve derin konuları olan varlık ve mertebeleri, tevhit, vahdet-i vücut gibi meseleleri anlama konusunda çeşitli açıklamalar vardır. Bunlar sabırla, dikkatle, dura dura okunup anlaşılacak metinlerdir.
Mustafa Tahralı ayrıca İbnü'l-Arabi düşüncesinin Osmanlı-Türk kültürü ve din anlayışındaki yerini de vukufla anlatır.
Bu konuda birkaç özet bilgi görelim.
OSMANLI ÇINARININ ÇEKİRDEĞİ
İbnü'l-Arabi'nin Türk-İslam tarihinin Osmanlı devresinde büyük bir önemi vardır. O, Anadolu Selçuklularının yıkılmaya yüz tutuğu XIII. asrın başında, İslâm dünyasının en batısı Endülüs'ten göç ederek Anadolu'ya geldi.
Bu asırda İslam dünyası bütünüyle çöküş sürecine girmiş, asrın ortalarında Abbasi Devleti Moğol istilasıyla ortadan kalkmıştı. Asrın sonuna doğru da Anadolu Selçuklu Devleti dağıldı.
Altı asırlık İslam medeniyet ve kültürü her sahada zirve şahsiyetlerini yetiştirdikten sonra bir çöküş başlamıştı. İşte tam bu sırada iki önemli hadise dikkati çeker:
İbnü'l-Arabi en batıdan, İspanya'dan gelip Konya'da Sadreddin Konevi'yi yetiştirdi. İslam dünyasının doğusundan göç eden Mevlana'nın babası da yine Konya'da, Mevlana'yı yetiştirdi. Sanki ilahi bir işaretle, bir el birliği ve gönül birliği doğdu. Bu sırada Osmanlı Beyliğinin gelişip serpilmesinde bu büyüklerin irfan, ilim ve fikir bakımından büyük bir katkısı olmuş, adeta Osmanlı büyük çınarının çekirdeğini dikmişlerdir.
KURULUŞU MÜJDELEDİ
O kadar ki İbnü'l-Arabi'nin eş-Şeceretü'n- Nu'maniyye adlı kitabında Osmanlı devletinin kuruluşunu müjdelediği, "sin şına girince Muhyiddin'in kabri ortaya çıkacak" diyerek, Yavuz Selim'in Şam'da İbnü'l-Arabi'nin kabrini ve türbesini yaptıracağını çok önceden haber verdiği bilgisi gönülleri ferahlatmıştır.
Osmanlı medeniyeti, genelde, tasavvufi ve irfani bir özellik taşırken, havas/elit zümre de İbnü'l-Arabi'nin ortaya koyduğu "sentez"i benimsemiş görünüyordu.
Mevlana'nın Mesnevi'si, İbnü'l-Arabi'nin eserleri ışığında ve onun terminolojisi kullanılarak şerhedildi. Osmanlı münevveri İbnü'l-Arabi çizgisini iniş ve çıkışlarla, fakat kesintisiz olarak Cumhuriyet devrine kadar taşımıştır. Tahralı Hocanın çalışmaları ve başka benzerleri ile bu çizgi günümüzde etkisini sürdürmektedir.