Ayçin Kantoğlu Gazze konusunda hepimizi uyanışa davet eder ve der ki: Bir gönlün var ise, üzerindeki tozu kiri silkele, yeniden hayata geri dön. Çünkü bu gördüğümüz eksik olan şey biziz. Mazlum orada, (Gazze'de Filistin'de) zalim orada. Hem zalim seni hatırlıyor, bak sana yönelmesinden belli, çünkü bu coğrafyada senden daha ziyade ürktüğü başka bir kimlik yok. Hem de mazlum seni hatırlıyor sana bakışından belli. Tek kendini hatırlamayan sensin. Bunu fark edemeyen sensin. Kendimizi yeniden bulup kuşanmak mecburiyetindeyiz. Çünkü meydandaki eksikliğimiz ortadadır. Bu kadar kötülüğü biz yapmadık elhamdülillah. Tarihimizde böyle bir leke yoktur. Hiçbir ulusa karşı işlenmiş böyle bir lekemiz, böyle bir günahımız yoktur.
İYİLİK YAPAMAMAKTAN SORUMLUYUZ
Kötülükten mesul değiliz elbette. Yani çocukları biz öldürmedik, insanları biz katletmedik. Ama iyiliğin yokluğundan sorumluyuz. Orada bir çetin manzara var. O alanda bir boşluk var. Bugün mevcut sistemde Müslüman kimliği zaten temsil edilmiyor. İslam temsil edilmiyor. Bizler insandan sayılmıyoruz. Mevcut sistem içinde bir varlık sahası bulamıyoruz. Her ne eylemeye çalışsak orada eylemeye mecburuz. O yüzden Birleşmiş Milletlere gidiyoruz, Lahey'e Adalet Divanının peşine düşüyoruz. Ama Birleşmiş Milletler dediğin şey İsrail'den daha mı parlak, yoksa daha mı karanlık? Yani dünyadaki en karanlık adam Netanyahu değil. Netanyahu'nun da belki de yanında ürperdikleri var. Ama başka gideceğimiz yer yok. Yani tesbihin imamesi koptu, bütün taneleri dağıldı.
O halde kalkacağız, kendimize geleceğiz, kim olduğumuzu hatırlayacağız ve kim olduğumuzu hatırlatmak için gayret göstereceğiz. Veya… ve yasına bakmayalım. Allah muhtaç değil. Hiç kimseye değil! Bir kontratımız var mı Mevla ile? Yoktur. Bu toprağın altı üstünden evladır. Anadolu için söylüyorum. Üstünden güçlüdür, kavidir. Üzerindeki çürük nesilden bahsediyorum. O yüzden kendimize geleceğiz, ayağa kalkacağız, birliğimizi dirliğimizi, kim olduğumuzu, birileri için ne ifade ettiğimizi, bu coğrafya için ne ifade ettiğimizi, Anadolu'nun ne demek olduğunu hatırlayacağız, haysiyetimizi kuşanacağız. Çünkü dünyada haysiyetle yaşayacağımız yer kalmadı.
YIKTIN PERDEYİ EYLEDİN VİRAN
Olmaz böyle bir şey. Ana karnında çocukların katledildiği, kadın erkek tecavüzün ayırt edilmediği, hiçbir günahın hiçbir zorbalığın hiçbir şekilde bedelinin ödenmediği bir yerde yaşanamaz. Böyle bir şey olamaz. Aramızda bilen biri olsa da bize anlatsa, sadece bir Hacivat Karagöz oyununu… Belki hayatın sırrını çözerdik. Bakın temsilin son sahnesinde bir nara atar: "Yıktın perdeyi eyledin viran / Varayım sahibine haber vereyim heman" sahne böyle biter.
Perde bu dünyadır. Yıkıp viran edilmiştir. Sahibi Resulullah'tır. Haber verenler çocuklardır. Ben de duydum siz de duydunuz çocuklarını kefenlediler dediler ki: "Git Resulüllah'a söyle!. Gelmediler!" Duydunuz mu duymadınız mı? Duydunuz! Ben de duydum. Çocuklar Resulullah'a haber vermiştir. Bu dünya perdesini dürer kaldırırlar, gene de bu dünyayı bu zalimlere bırakmazlar. O perdenin içinde dürülüp kaldırılmamak için ayağa kalkmak lazım. Çünkü Mevla ile bir kontratımız yoktur.
LA GALİBE İLLALLAH
Allah yenilmeyecektir. Müslümanlar yenildiler. Ama Allah galiptir, yenilmeyecektir. Kalktın kalktın, kalkmadın; sen bilirsin!
Bu işin Endülüs'e gitmişliği, 700 sene kalmışlığı vardır. Araplar oradan nasıl gittiler, çıktılar? Ya buradan gidersek ne dersin? Öyle kritik bir zamandayız. Bizden olanı, bizim olanı hatırlamak, anmak, ihya etmek, ayağa kalkmak, bütün hesapları bir kenara bırakmak gerek! Mevzubahis olan vatan ise her şeyin teferruat olduğunu bilmek mecburiyetindeyiz. O vakit bu vakit, o dem bu dem! Ya yaptın ya yapmadın!.. Vallahi benim söyleyecek sözüm yok artık! Ne benden öncesine ne benden sonrasına. Çünkü diyecek ki: Ben sana emanet ettim. Öbürü de diyecek ki: Ya sen bana bir şey bırakmadın, bana dair bir şey bırakmadın!
Türkçe kalmadı. Kalmadı!.. neredeyse cinsiyet kalmadı! Bugün bırak geleneklere göreneklere ahlaka falan, erkek gibi erkek çocuk, kız gibi kız çocuk yetiştirdin mi mutlu sayıyorsun kendini. Muhafaza edemiyoruz! Muhafaza edemiyoruz. Onlar bizim çocuklarımız. Başkasından sormazlar bu işin vebalini!
Gazze'yi nasıl bizden soracaklar, bizi de bizden soracaklar. Kendisini hatırlamayanı kimden soracaklar?.. Bu hayatı öylesine yaşadık, ne verildiyse aldık. Bizim olan her şeyi bir köşede bıraktık. Terk ettik bir mirasyedi evlat gibi! E ama öldük, bizi diriye sayacaklar. Demeyecekler mi sana, sen de kurbansın!