Ayçin Kantoğlu'nun Gazze ve Filistin'le ilgili sohbetini aktarmaya devam ediyoruz, şöyle diyor:
İnsan hep mazlum olamaz. Mazlumken hakkı bulursun, hakikati bulursun ama İslam'da hak ve hakikati bulduysan mazlum kalamazsın! Fail olmak lazım. Allah bize fail olmayı yeniden nasip etsin! Bu ancak senin kim olduğunu, adının ne olduğunu hatırlamanla olur. Bu dünyanın sahibi gibi davranmaktan vazgeçmekle olur. La ilahe illallah'ın en azından "la"sını söylemen gerekir. Daha onu diyemiyoruz biz! Yani bakıyoruz Hristiyanlar, Museviler, Müslümanlar var. Sanki dünya bunlar arasında ayrılıyormuş gibi. Şu dünyada hala en çok bendesi, kulu olan ilah para! Müslüman da orada, Hristiyan da orada Musevisi de orada, putperesti de orada, herkes orada. Paradan dönemiyoruz, paradan geçemiyoruz. "La"da kaldık. (Paranın, maddenin kulluğuna "la" (hayır) diyemiyoruz) Mutlaka devamı duyulacaktır, duyulmuştur. Bu dünya O'nundur, kimseye yedirmezler.
Emin olun, bu gördüğünüz bütün vahşete, felaketlere rağmen akıbetten yana benim bir endişem yok. Allah galip gelecektir. Hakikat galip gelecek, sevgi galip gelecek! Nefret kazanmayacak! Bencillik kazanmayacak! "Benim" demek kazanmayacak. Nefislerini firavun edinenler, onlar yıkılacak, yok olacak yerle yeksan olacaklar. Hepsi oldu. Kimler geldi geçti… Ne Nemrut kaldı ne Firavun kaldı. Hiçbiri kalmadı. Bunlar da gidecek! Allah kalacak, İslam kalacak, hakikat kalacak! Ama bu iş bizden gelip bizden gider mi, onu bilmem. Doğunun da batının da rabbi Allah, dilerse güneşi batıdan doğdurur, o zaman yüzümüzü oraya döneriz.
SİLKİNMELİYİZ!
Bir şeyler yapmak zorundayız. Bir kucaklaşma yaşamak zorundayız. Birtakım hesapları bırakmak zorundayız. Böyle bir sarp yokuş bu kadar ağır bir barajla çıkılamaz. Toplumda herkes birbirinden alacaklı. Herkes birbirinden alacaklı! Kim ödeyecek bu kadar borcu? Mecburuz bu işi bir noktada nihayetlendirmeye. Hiç olmazsa aynı sipere düşmeden önce kardeş olduğumuzu fark etmeliyiz. Aynı sipere düştün, herkes kardeş zaten. Yani bomba inerken, bombanın altında kalan, inan bana, herkes birbiriyle kardeş! Bunu iyi anlamalıyız.
Hiç olmazsa birbirimize güler yüz gösterebilelim. Bir güzel söz söyleyebilelim. Helalleşelim.
Ne kadarını söyledik bilemiyorum; emperyalistlerin hali malum, ortada. Kötülerin hali ortada. Herkesçe de malum. İyiler nicedir bilen yok. Onlar ortaya çıkarlarsa şu yaşama bir denge gelir. Bu yaşam çok uzun süredir kötülerin lehine gidiyor. İyiler iyilik üretemiyor, sadece siyaset üretiyor. İyilik siyasetin bir konusu değildir. İnsana dair bir şeydir. O yüzden iyiliğin değdiği yere, efendim öyle mi böyle mi, kadın mı erkek mi, dinli mi dinsiz mi, senin ırktan mı başka ırktan mı diye bakılmaz. Böyle bir siyasetin iyiliği olmaz. Buralarda biz geriye düştük. Etrafın bir benzeri, bir küçük modeli olmaya başladık. Buna hakkımız yoktur. Bize emanet edilmiş olan şey, bu kimlik bizim iki elimizle yaptığımız bir şey değildir. Biz ölmedik bu kimlik için.
ŞEHİTLERİN HAKKINI ÖDEMELİYİZ
Hoca Ahmet Yesevi'den bu güne bu coğrafyanın milyonu aşkın alpereni vardır şehit olan, kadınları saymıyorum. Bu Cumhuriyette de öyle. Şehitlerden bahsederken hep akla erkekler gelir. Hayır. Kadınlar da şehit olmuştur bu Cumhuriyet için, en az erkekler kadar. Savaşmışlardır, şehit düşmüşlerdir. Biz bunların hiçbirinin fedakarlıklarının hakkını vebalini ödeyemeyiz. Ama bu kutlu kimlik, böyle bozuk para gibi harcansın diye bırakılmadı, bedavadan harcıyoruz. Buradan gelip geçenlere bakmıyoruz. Sanki bu özellik hepimizde varmış gibi davranıyoruz. Varsa da onların sayesinde var.
Onlar öldü. Onlar bu dilin içinden gelip geçtiler ve hakikati şu Türkçe'de verdiler. Onlar bizi aştılar. Onlar bu kimliği ta Kalubela'dan getirdiler.
Zaman ne kadar acayip bir kavram. Biz zannediyoruz ki bir yerden bir yere akıyor. Bu dünyada Kalubela'dan "sen kimsin?" sorusuna cevap veren var. Bu toprakta, Anadolu'da. "Ben, diyor Adem, ruhla ceset arasındayken nebi idim" diyen Yücenin nefesi var.