Aç gözleri toprak doyurur
Arabamızın trafik sigortası her yıl 3 Ocakta başlar. İşlemlerimizi yapan kişi önceden beni arar. Bu defa da öyle oldu, 23 Aralıkta telefon etti. Yılbaşında yeni zamlar gelir düşüncesiyle 27 Aralıkta kendisin arayıp sigorta poliçesini hazırlamasını söyledim. Biraz sonra telefon ederek üzüntüyle fiyatların artmış olduğunu söyledi. Evet 4 gün önce 7 bin lira olan sigorta bedeli 9 bin 500 liraya çıkmış. Yılbaşını beklememişler durup dururken 2 bin 500 lira artırmışlar. Kendi kendime düşündüm, bu dört gün içinde ne oldu diye. Sonra hatırladım, 24 Aralıkta yeni asgari ücret belli olmuş, % 30 nisbetinde artmıştı. O halde sigorta ücreti de % 35 artmalıydı. Bu yıl eskisi gibi taksit de yapmıyorlar.
Son birkaç yıldır Türkiye'nin en büyük problemi keyfi fiyat artışları ve bunun yol açtığı enflasyondur. Tamam, Korona salgını oldu, büyük bir deprem felaketi yaşadık, kuzeyimizde Ukrayna-Rusya savaşı, güneyimizde Gazze ve Suriye felaketi yaşanmakta. Bütün bunlar dünyada dengeleri sarstı, her yerde belli ölçüde ekonomik sıkıntılar görüldü. Bu durum bizim kırılgan mali yapımıza daha çok tesir etti. Hepsi kabulümüz. Ama fiyat artışlarının artık bir son bulması gerekmez mi?
İki sene öncesine kadar Edirne vilayetimiz Bulgar vatandaşlarıyla dolup taşardı. Arabalarıyla gelip, bizde daha ucuz olduğu için pek çok mal alıp gidiyorlardı. Şimdi ise durum tam tersine döndü. Lüks lokantalarımızda yiyecek içecekler Londra'dan daha fazla. İstanbul hava limanında yiyecek içecek bedelleri Avrupa hava limanlarından daha yüksek.
Özellikle gıda maddelerindeki sürekli yükseliş vatandaşı canından bezdirmektedir. Neredeyse her hafta yeni zamlar oluyor. Küresel gıda fiyatları 2024 yılında bütün dünyada % 6 artarken, Türkiye'de % 43 artmıştır. Birkaç aydır döviz fiyatı neredeyse sabit kalırken bizdeki bu aşırı pahalılığı nasıl izah edebiliriz? Maliye ve Ticaret bakanları istikrarı sağlamak için çırpınıp duruyor fakat piyasa denen garip sistem bildiğini okumaya devam ediyor.
GÜVEN VE DAYANIŞMA BOZULUR
Ekonomik dengeler bozulup zamlar yağmur gibi yağmaya başlayınca esnaf kendi durumunu koruyabilmek için ölçüsüzce fiyat artışları yapmıştı. İlk ayların panik havası içinde bu durum anlayışla karşılanabilir. Ama keyfi ve ölçüsüz zamlar artık son bulmalı değil mi? Unutmamalı ki aşırı enflasyon, fahiş fiyat artışları toplumun dengesini bozmakta, ahlaki değerler yıpranmakta, dayanışma ve güven duygusunu zedelemektedir. Fakir zengin hepimiz birbirimize muhtacız.
Sınıflar arasındaki mesafe büyüdükçe, ümitsizlik artmakta ve güven zayıflamaktadır. Bunlar milli bütünlüğümüzün ve dengelerimizin yıpranmasına yol açar. Günü birlik tatlı kazançlar uzun ömürlü olamaz.
Ekonomist değilim. Piyasanın işleyişini ve iç dinamiklerini bilmem. Ama çıplak gözle bakınca, bir vatandaş olarak düşündüğüm ve hissettiğim şeyleri dile getirmek istedim. Buradan hareketle birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum.
KENDİMİZİ DÜZELTMELİYİZ
Her insanın yaradılışında bir takım olumlu ve olumsuz dürtüleri, huyları bulunur. Hırs, tamahkarlık, daha çok kazanma arzusu olumsuz içgüdülerimizin başında gelir. Bunu dengeleyecek yönümüz ise hak-hukuk, haram-helal anlayışı, kanaat, adalet, insaf gibi hasletlerdir. Kötü eğilimler başıboş bırakılırsa sonu felaket olur. Peygamber Efendimizin bir sözüyle (hadisle) bitirelim:
"İnsan oğluna bir vadi dolusu altın verilse ikincisini ister, ikincisi verilse üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak (ölüm) doyurur."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.