İranlı yönetmen Cafer Panahi'ye verilen cezayı duyunca 2000'li yıllarda olduğuma inanamadım. Panahi, Mart ayında İran'daki cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında 'yeşil muhalefeti' desteklediği gerekçesiyle tutuklanmıştı. İki ay hapis yattıktan sonra tepkiler karşısında serbest bırakılmıştı. Dava sonucunda Cafer Panahi 6 yıl hapis cezasına çarptırıldığı gibi, 20 yıl boyunca film çekmeme, senaryo yazmama, yurtdışına çıkamama, yerel ve yabancı basına konuşamama gibi cezalara da maruz kaldı. Muhalif olmak herkesin hakkı. İfade özgürlüğü de. Ne acı ki İran yönetimi verdiği bu cezalarla sadece ifade özgürlüğünü değil, bir yönetmenin varoluş sebebini de elinden almış oluyor.
İran 'Yeni Dalga' akımının önemli temsilcilerinden biri olan Panahi, kadına ve çocuklara İran'ın içinden bakan bir yönetmen. Cannes'ta Camera d'or ödülünü alan Beyaz Balon filminde Panahi, küçük bir kız çocuğunun tek başına hayatla tanışmasını anlatıyordu. İstanbul Film Festivali'nde Altın Lale ödülünü alan Ayna'da ise yine küçük bir kızın kamera önünde sabrını sınıyor ve gerçekle kurmaca arasında gidip geliyordu. Venedik'te Altın Aslan ödülü alan Daire'de ise Panahi, kadınların gözünden çıkışsızlığa uzanan bir kısırdöngüyü perdeye yansıtıyordu. Kanlı Altın'da sınıf ayrımına dikkat çekiyor, son filmi Offside'da ise kadınların canı futbol maçı izlemek isterse sorusundan yola çıkıyor ve bir yasak konusunda daha muhalefet yapıyordu.
YENİ DALGA SİNEMASI
İran Sineması kendi gerçekliğini arayan, bu gerçekliğe yaklaştıkça daha cesurlaşan, küçük hikayelerden çarpıcı filmler yaratmayı beceren, sansürün baskısını daha farklı konu ve anlatımlarla kırmaya çalışan yaratıcı bir sinema. Dariush Mehrjui'nin 1969 yılında çektiği İnek filmi -İtalyan Yeni Gerçekçiliği gibi- İran Yeni Dalgası Sineması'nın ilk örneği sayılabilir. İneğine bağlı bir adamın, o öldükten sonra kendisini inek gibi hissetmesini anlatan pastoral bir yapımdır. Venedik Film Festivali'nden ödülle dönen bu film, uluslararası festivallerde İran Sineması'nın önünü açar. İran Devrimi sonrasında sinema, din propagandası amacıyla kullanılmaya çalışılsa da Abbas Kiorastami, Amir Naderi, Mohsen Makhmalbaf gibi yaratıcı yönetmenlerin filmleriyle bambaşka bir yola girmiştir. Devrimle birlikte değişime uğrayan İran toplumunda tartışılmayan, görmezden gelinen sorunların tartışma zeminini
yaratmışlardır. Ağır bir sansürle karşılaşan yönetmenler kendi iç dinamiklerini kullanarak alegorik bir dille gerçeği anlatabilmişlerdir. Toplumda gerçekliği olan kahramanları sinemalaştırırlar. Profesyonel oyuncu yerine amatörler tercih edilir. Bir grup kadın yönetmen ise Şah'ın yönetimi ve devrimle yıkıma uğrayan İranlı kadının sosyo-kültürel değişimini sinemaya aktarır. Şiirsel sinema dili ise İran Sineması'nın olmazsa olmazlarındandır. Farsça'nın söz dizimi ve söylenişindeki armoni İran filmlerindeki şiirselliği sağlayan temel motiflerden biridir.
Panahi'nin sosyal içerikli filmlerinin çoğunun gösterimi kendi ülkesi İran'da yasak! Kadının yabancı erkeklerle bir arada bulunması, sesi, gülüşü, çarşaf giymemiş olması da İran'da bir filmin yasaklanmasına sebep olabiliyor.
Bütün bu yasaklara karşı "Senin için doğmuşum haykırmaya ey özgürlük"
demek istiyorum. Cafer Panahi'ye özgürlüğünün bir an önce verilmesi dileğiyle...
İyi yıllar.