Karamsarlığa kapıldığımız zaman çoğumuz umutlu olmaktan bahsederiz. "Umut etmezsek yaşayamayız" deriz. Ben de öyle. Ama geçen gün bir filmin başında şu cümle yer aldı: "Umut çok kötü bir şeydir, çünkü işkenceyi uzatır." Alman filozof Nietzche'nin meşhur lafı.
Başına bu cümlenin konduğu filmde çocuğu kaçırılan bir annenin 8 yıldır bitmeyen umudu anlatılıyor. Baba, ailenin diğer fertleri, polisler, herkes umudu kesmişken o oğlunun yaşadığına inanıyor. Ama yaşamak için de alkole sığınıyor. Herkes kaçık gözüyle bakıyor ona. Resmen işkence çekiyor. Her kaçırılma olayında yeniden karakola gidiyor ve artık polisler de ona inanmıyor. Derken yeni anne olmuş bir kadın polis, yeni bir kaçırılma olayında bir önceki olayla benzerlikler buluyor. Diğer arkadaşlarının ve şeflerinin karşı çıkmasına rağmen direniyor ve doğru iz sürmelerle hem yeni kaçırılan kız çocuğuna hem de 8 yıl önce kaçırılan çocuğa ulaşılıyor. Filmin sonunda bu kez İngiliz şair Emily Dickinson'dan bir alıntı yapılır; "Umut bir dala tüneyip şarkı söyleyen bir kuş gibidir, hiç susmaz."
Ne umdu ne buldu?
Kadınların evliliği hayat sigortası olarak gördüklerinden bahsettik ya dünkü yazıda. Son örnek, 70 yaşın üstündeki Halis Toprak ile 17 yaşındaki Nazlıcan Tağızade'nin evliliği. Daha ilk günden karşı çıkılmadı mı bu evliliğe? Her şey o kadar açık ve ortadaydı ki; erkeğin amacı parasıyla gönlünü hoş etmek. Bunun için kızın torunu yaşında olmasını sorun yapmadan, hatta cinsel gücüne gönderme yaparak kızlarına bile meydan okudu. Kızın ve annesinin amacı ise geleceğini garantiye almak. Nasıl olsa adam yaşlı, zaten hasta ama sonra mal mülk kalıp, zengin olunur ve yan gelip yatılır. Bu arada gönlünün hoş tutulmasına da katlanılır artık.
KÖŞE DÖNMECİLİK
Kulağa kötü geliyor ama durum bu. Ve ne yazık ki bu durumu benimseyen insan sayısı haddinden fazla. Eleştirenler arasından bile kendi başlarına geldiğinde ses çıkarmayıp aynı davranışı sergileyeceklerini çıkacaklar vardır.
Çünkü hayattan beklentimiz bu. Kısa yoldan köşeyi dönmek. Çalışmadan, mücadele etmeden zengin olmak istiyor insanlar, para kazanınca da yan gelip yatmak. Erkeklerin işi daha zor tabii. Onlar para kazanmak zorundalar çünkü, onlardan bu bekleniyor. Ama kızlar için böyle bir beklenti de yok. Biraz büyüyüp, serpilince koca avına çıkılıyor. Hele ki kız biraz güzelse ve alımlıysa zengin kocayı hak ettiğine inanılıyor. Yaşının, huyunun, suyunun önemi kalmıyor.
AZ TAMAH ZİYAN GETİRİR
Halis Toprak'la evlenmeyi başaran genç kız ve annesi de voliyi vurduklarını düşünüyorlardı. Zaten Vatan Gazetesi'ne verdiği röportajda açıkça söylüyor geleceğini garanti altına almak için evlenmeyi kabul ettiğini. Vaatlerde bulunmuş kocası. "Kraliçem!" demiş, bir dediğini iki etmemiş. Ama evlendikten sonra değişmiş. her şeyin suçlusu olarak görülmüş, yediği lokmanın hesabı sorulmuş, başka kadınlarla ilgilenilmiş. En önemlisi ise üzerine bir şey yapılmamış. Vaat edilenler gerçekleşmemiş. Özel okullarda okutulacağı söylenen kardeş dershaneye bile gidemiyormuş. Evlenmeden önce daha iyi durumdaymış yani. Köle muamelesi görünce de intihara teşebbüs etmiş.
Boşuna dememiş atalarımız, "Az tamah çok ziyan getirir" diye.