Erkekler gerçekten kadınlardan korkuyor! Onun gücünden, yaratıcılığından zekasından, doğurganlığından, becerisinden, yoktan var etmesinden, sabrından, gönlü zenginliğinden, vakurluğundan, dayanıklılığından, neşesinden, umudundan, hayatı sevmesinden, kısacası onunla aşık atamayacaklarını bildiklerinden ve bu gerçekle yüzleşmekten korkuyorlar.
Kimi erkekler ki, onlara "adam" demek daha doğru olacak, bunun bilincindeler. Yani adının doğası gereği erkekten daha üstün olduğunun farkındalar ve bunu kabullenmenin "erkeklik"lerinden bir şey götürmeyeceğini biliyorlar. Farklılıklar güç ve güçsüzlük olarak değerlendirilmezler zira, hayatın devamı için gereklidir.
HAYATIN KAYNAĞI
Nitekim insanın aslı kadın. Temel insanın kadın olduğunu bütün bilim insanları her fırsatta söylüyor. İnsanoğlunun üretebildiği gözle görülebilen tek hücre -ki onun da büyüklüğü toplu iğneden de küçük- kadınların her ay yeniden ürettiği ve insan cinsinin üremesini sağlayan kadın yumurtası.
Hayatın kaynağı da işte bu hücre... Yani kadın...
Bir kadının ürettiği yumurta sayısı ortalama 7 milyon. Aralarında yapılan titiz bir seçimle bu sayı ilk etapta 2 milyona iniyor. Ergenlik dönemine kadar 450 bin tanesi kalıyor. Her ay 900 taneden bir tanesi, "aday insan" diye ortaya çıkarılıyor ve döllenmek için seçiliyor.
Döllenme olmazsa o gidiyor, ertesi ay yenisi geliyor. Adet görmenin tek sebebi, kadının gelecek olan misafirine, seçilmiş özel insana temiz bir yatak hazırlamak! Nasıl ki her gelen yeni misafire temiz bir yatak hazırlamaya özen gösterirsek, bir başkası başını bile koysa, o çarşafı kaldırıp yenisini serersek, kadınlar da her ay yeni bir çarşaf seriyorlar döl yataklarına. Her ay bıkıp usanmadan hem de...
CİNSELLİĞİN KANITI
Peki, kadının bu olağanüstü mekanizmasından korkan erkek toplum ne yapıyor? Adet gördüğü için kadına "kirli" muamelesinde bulunuyor, onu eksik olarak görüyor, küçümsüyor. Ve şimdi öğreniyoruz ki hamile kaldığı için ayıplıyor. Cinsel ilişkiye girmiş olmasının kanıtı olarak görülüyor hamile kadın ve bunu herkese ilan etmesi istenmiyor!
Oysa kadın her ay, seçilmiş özel insana yatak çarşafı sermek için kanıyor. Misafirliğe gelmese bile yeni misafir için yeni baştan hazırlık yapıyor.
Ve iki hücrenin (yumurta ve sperm) buluşmasıyla başlayan mucizevi oluşum gerçekleşince de müthiş bir döneme giriyor kadın.
Yeni bir canlıyı içinde besleme, büyütme, taşıma, koruma. 9 ay sürecek hamilelik süreci.
MUCİZEVİ BİR OLAY
Hem mucizevi, hem estetik, müthiş bir süreç. Bu süreç içinde kadını eve kapatmak akıllara zarar, hastalıklı bir duygu.
Hamile bir kadını eve, odaya kapatmak demek, bu mucizeyi bedeniyle, beyniyle, yüreğiyle hisseden kadından korkmak demek. Ondan çekinmek, onunla baş edemeyeceğinin farkında olmak demek.
İşin aslı, bu tür erkeklerin, bu tür söylemlerle kendilerini ele vermeleri. Bir bakıma güçsüzlüklerini, zavallılıklarını dile getiriyorlar. Bir nevi itiraf yani.
Oysa korkmaya gerek yok!
İçimizdeki evrensel canlı mutlak eşit ve benzerdir. Cinsiyetlerin ayrışması, ancak ve ancak merkezi oluşturan sinirlerin doğru kullanımıyla mümkün oluyor.
Bunun için de bebeklerin anne karnında mutlu, huzurlu, sağlıklı bir süreç geçirmeleri şart. Hem dış ortamdan hem de içerideki ortamdan etkilendikleri için, anne ne kadar mutlu, huzurlu, neşeli ve sağlıklıysa cenin de o kadar mutlu ve sağlıklı oluyor. Hamile bir kadını dış dünyadan koparmak demek, anne karnındaki bebeği de dış dünyaya kapatmak demek. Sağlıksız bir bebek dünyaya getirmek demek. O zaman ortaya işte psikoloik virüslerle kaplı kadından hatta kendinden korkan sağlıksız insanlar çıkabiliyor.