Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün başkumandanlığında 30 Ağustos 1922'de gerçekleşen ve şanlı tarihimizin en önemli zaferlerinden biri olan Büyük Taarruz'un yıldönümünü önümüzdeki Salı günü kutlayacağız. Zafer Bayramı ile birlikte başlayıp 9 Eylül İzmir'in kurtuluşuna kadar süren kutlu günleri, büyük bir coşkuyla idrak etmenin heyecanını yaşamaktayız. Bu süreçte çeşitli illerimizin düşman işgalinden kurtuluş günlerinin yıldönümlerinin de kutlandığı bu tarihi günler, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ile taçlanacak. Böylesi kutlu günler, bize ne kadar büyük devlet ve millet olduğumuzu tekrar hatırlatırken, büyük zaferlerimizi tarihin sayfalarına altın harflerle yazdıran bir milletin çocukları olmaktan gurur duyuyoruz.
İSLAMIN SANCAKTARLIĞI
Düşmana ilk kurşunun sıkıldığı ve en son denize dökülerek bağımsızlık ateşinin yakıldığı güzel İzmir'in, ne kadar çok önemli yere sahip olduğunu vatanımızın kurtulmasında verilen mücadele dolu yıllar göstermiştir. Bu vesileyle vatanımız uğruna canlarını seve seve feda eden şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Şanlı tarihimizi araştırdığımda bu kadar çok zaferler kazanan devlet kuran ve hiçbir zaman tarih sayfalarından silinmeyen bir millet olmamızı imanımıza borçlu olduğumuzu düşünüyorum.
Yüce Allah, işte bu imanımız sayesinde İslam'ın sancaktarlığını yapmayı asırlardır bizlere nasip etti ve etmeye de çok şükür devam ediyor.
HER MÜSLÜMANIN GÖREVİ
Vatanını sevmek de her Müslümanın görevidir. İçinde vatan sevgisi olmayan bir kişiden şüphe etmek gerekir. "Vatan sevgisi imandandır" sözü her ne kadar bazı alimler tarafından zayıf hadis olarak değerlendirilse bile mana olarak doğru ifade edildiğine dair İslami kaynaklarda birçok değerlendirmeler yapılmıştır. Zaten uygulamalara da bakıldığında da bize her konuda olduğu gibi vatan sevgisi konusunda da en güzel örnek Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) olmuştur. Asr-ı Saadet döneminde Mekke'den Medine'ye hicret eden Allah Resulü (s.a.v), aralarında yönetim konusunda anlaşmazlıklar bulunan Evs ve Hazrec kabileleri ile Yahudi olan Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kurayza kabilelerinin arasında hakemlik yaptı. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in liderliğine geçen Yesrib'in adı kent/şehir anlamına gelen 'Medine' olarak değişirken Müslümanların vatanı oldu. Yahudi kabilelerle bir anlaşma imzalanarak Müslümanların ortak evi olan vatanı korumak herkesin görevi sayıldı.
AYNI RUH VE İNANÇLA
Bu anlaşmada geçen en önemli maddelerden biri de "vatanları olan Medine'ye bir saldırı olursa beraber savunma yapacakları" konusu oldu.
Buradan da anlaşılacağı üzere demek ki vatanı korumak için gayri müslimlerle bile anlaşma yapılabilir ve vatanın ne pahasına olursa olsun korunması gerekir. Bir Müslüman dinini, namusunu, canını ve malını vatan ve devletiyle korur. Vatanı her türlü saldırıya karşı korumak dinimizin bir emridir. Bir Müslüman nasıl ki yaşadığı evine, malına, namusuna bir saldırı geldiğinde kendini savunması bir hak ve görev ise aynı şekilde vatanını sevmek ve korumak da bir görevidir. Eğer böyle olmasaydı, vatan uğruna savaşarak hayatını kaybedenlere "şehit" denilmezdi. Hayatın her yönünü kapsayan İslam dini, vatan kavramını da her zaman desteklemiştir.
İşte asırlardır olduğu gibi bundan sonra da aynı ruh aynı inançla birbirine kenetlenerek vatanımızı korumaya devam etmenin asli görevlerimizden biri olduğunu asla unutmamalıyız. Vatanımızı, toprağımızı, bayrağımızı hep savunarak bugünlere kadar ayakta kalabildik.
İşte yıldönümünü idrak ettiğimiz bu kurtuluş günlerini de bağımsız bir devlet olmasaydık kutlayamazdık. Aynı ruh ve inançla bundan sonra da düşmanlara boyun eğmeyeceğiz. Birbirimize kenetlenerek vatana sahip çıkacağız.