İzmir İl Müftülüğü Vaizi İrfan Bayın, Müslümanca yaşamanın sırrının iman ve istikamette olduğuna dikkat çekti. Sadece iman etmenin Müslümanca yaşamak için yeterli olmayacağını dile getiren İrfan Bayın, şunları söyledi:
İmanın 6 şartına kuşkusuz her Müslüman inanır. Ne var ki iman teorik veya zihinsel bir kabulden, kuru bir davadan ibaret değildir. "Allah vardır" deyip yok gibi yaşamak; Meleklerden utanmadan yaşamak; Kur'an'dan uzak yaşamak; başta Rasûlullah (sav) olmak üzere, peygamberlerin hayatlarını hiçe sayarak yaşamak; hiç ölmeyecekmiş ve hayatın hesabını vermeyecekmiş gibi yaşamak; hayatın akışına sadece kendisi yön verebilirmiş gibi yaşamak, kaderde olan gerçekleştiğinde razı olmayıp isyan etmek mü'min ve Müslüman olmakla bağdaşmaz. Böyle olursa herkes kendi yaşam tarzını "Müslümanlık" olarak görmeye başlar. Sorun da budur. "-Ey iman edenler! Allah'a, Rasûlüne indirdiği kitaba (Kur'an'a) ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur" (4/Nisa-136) ayetinde Allah "Ben de mü'minim, Müslümanım" diyen, ancak gereği gibi yaşamayanlara seslenerek, onları imanın gerektirdiği gibi yaşamaya davet etmiştir.
DOSDOĞRU OLMAK
İman, ibadet ve salih amel dışında Müslümanca yaşam sürebilmenin en önemli şartı olarak çok yönlü bir ahlâkî donanım da gerekir. Ahlâk; insanın Allah ve diğer insanlar ile canlı-cansız tüm varlıklar âlemi ile ve hatta kendi nefsiyle ilişkilerini kuşatan yapıdır. İbadetlerine riya karıştırmayıp ihlâsla ibadet etmesi kişinin Allah ile ilişkisinde sahip olduğu ahlâkı yansıtırken; aile hayatından ticarete, eğitimden sanata, hayatın tüm alanlarında doğruluk, dürüstlük, diğerkamlık gibi vasıflar ise insanın diğer insanlarla olan ilişkilerindeki ahlâkını yansıtır.
Bunlar "Ben Müslümanım" demekle yetinmeyip inandığı gibi Müslümanca yaşamanın, Kur'an'ın ifadesiyle "-Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" (11/Hud- 112) emrinin gerektirdiği gibi yaşamanın zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Peki bu kolay bir iş midir? Elbette hiç de kolay değildir. Rasûlullah (sav) bizzat Allah tarafından eğitilmiş olduğu halde imanın gerektirdiği kıvamda imanda, amelde, ahlâkta dosdoğru bir kul bir Müslüman olabilmenin kolay olmadığına; "-Hûd Suresi beni ihtiyarlattı" (Tirmizî, Tefsir, 56) buyurarak işaret etmiştir. Ne var ki Müslümanca yaşamanın sırrı da istikamet sahibi olmaktadır. Nitekim; "-Ey Allah'ın Rasûlü! Bana İslâm'ı öyle bir anlat ki onu bir daha başkasına sormaya ihtiyacım olmasın" diyen Süfyan b.
Abdullah (ra), Rasûlullah (sav); "-Rabbim Allah'tır de. Sonra da dosdoğru ol!" buyurmuştur. (Müslim, İman, 62)
İMAN VE İSTİKAMET
Ayet ve hadiste "Dosdoğru ol" diye meal verilen kelime "istikamet" kelimesidir.
Sözlükte "kararlılık" anlamlarına gelen ve 'kavm' kökünden mastar olan istikamet "doğruluk, dürüstlük, adalet, itidal, itaat ve sadakatle yaşama" manalarında bir Kur'an ıstılahıdır. Herkes kendini doğru sanır, yaptıklarını doğru görür.
Gerçekten öyle midir? Tabii ki hayır. Bu yüzden sübjektif doğruluk ölçüleri yerine, insana ilâhî-nebevî kurallar çerçevesinde bir istikâmet gerektir. Nefsi insana sürekli kendini haklı, doğru, dürüst görmeyi telkin ettiği için, insanın ilâhî-nebevî ölçülere göre istikamet sahibi, yani dosdoğru bir kul olması kolay değildir. Kısacası "istikamet sahibi olmak" zordur. Ama Allah'ın yardımına mazhar olmak gibi eşsiz bir kolaylığı beraberinde getireceği için istikamet sahibi olduktan sonrası büyük bir rahmettir. Allah şöyle ifade buyurmuştur;
"-Şüphesiz 'Rabbimiz Allah'tır' deyip de sonra dosdoğru olanlar var ya!
Onların üzerine akın akın melekler iner ve '-Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va'd edilmekte olan cennetle sevinin!' derler" (41/Fussilet-30) Konuyla ilgili olarak Said Paşa da "Müstakim Ol" şiirinde şöyle tekrar eder; "Müstakîm ol!
Hazret-i Allah utandırmaz seni!" Yeter ki insanın en önemli hedefi Allah'ın rızasını kazanmak olsun ve bu yönde kararlılıkla yoluna devam etsin, o zaman sadece ahirette değil dünyada da karşılaşacağı zorluklarda Allah'ın yardımlarını görür.