Haberlerde, Almanya'nın AB dönem başkanlığını Portekiz'e devrettiği ile ilgili yorumları dinlerken, elimde Sayın Yaşar Aksoy'un 'Gavur Mümin' isimli kitabı vardı ve kitapta, tam da 10 Ağustos 1914 tarihinde Alman Genel Kurmay Başkanı Von Moltke'nin Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya yazdığı gizli mesajın anlatıldığı bölümü okumaktaydım.
Mesajda esasında dikte ettirilen cümleler şöyle sıralanıyor:
1)Karadeniz'de ve Kafkasya'da Ruslara taarruz;
2)İngiliz kontrolündeki Suveyş Kanalına saldırı;
3)İngiltere, Fransa ve Rusya'nın kontrolündeki İslam ülkelerini başkaldırıya teşvik.
Bu mesaj sonrasında gelişen olayları okuyucularımız tarih derslerden hatırlayacaktır.
29 Ekim 1914'de Alman Goeben ve Breslau Zırhlıları Sivastopol dahil Karadeniz'deki bir çok Rus limanını bombaladı ve 14 Kasım'da da Rusya, İngiltere ve Fransa'ya karşı savaş ilan edildi.
12 ADALAR VE BATI TRAKYA
Bu tarihten iki yıl önceye geri döndüğümüzde İtalyanları Traplusgarp'ta görüyoruz. Birçok Osmanlı subayının gönüllü olarak katıldığı uzun bir mücadele sonrası 18 Ekim 1912'de yapılan Uşi antlaşması ile Libya ve on iki adalar İtalyanlara bırakılmak zorunda kalınmıştı.
Aynı dönemde Arnavut, Yunan, Sırp ve Bulgar isyanları ve savaşları sonrası Bulgarların Çatalca'ya kadar geldiklerine şahit olmuştuk. Sonrasında düşmanı Edirne'den çıkarsak bile Batı Trakya'nın kaybını yaşamıştık.
Suveyş Kanalı harekatını Cemal Paşa sevk ve idare etti. 1915 Şubat'ına kadar Filistin ve Kudüs İngilizlere bırakılmış, Suriye'ye kadar geri çekilmek zorunda kalınmıştı. Enver Paşa'nın bizzat yönettiği Sarıkamış ve Kafkas taarruzlarının sonuçlarını da büyük bir acı ile hatırlıyoruz.
Ruslar, Kars, Erzurum, Trabzon, Rize, Bayburt ve Gümüşhane'yi işgal etti. Eğer Rusya'da 1917 İhtilaline giden iç karışıklar olmasa, Rusların kadim ülkülerinden Akdenize açılma planları neredeyse gerçekleşecekti.
Yazımızın başına dönersek, uzak Traplusgarp savunmasının bizi getirdiği nokta dibimizdeki 12 adaların kaybedilmesi oldu. Süveyş Kanalı'nda İngilizlere saldırdık, onları birkaç ay sonra Çanakkale'de Seddülbahir'de gördük. Kafkas saldırısı ile birçok ilimizi işgal altına soktuk.
Tüm bu çabalar, ulusal çıkarlarımız için değildi, Almanya'nın milli stratejileri içindi.
Savaşmakta olduğu İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı yeni cephelerin açılması sonucu daha az Alman askeri öldü ve Alman ekonomisi için bunun maliyet sıfırdı!
Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı'nın savaştığı cepheler olmasa idi, Almanya'nın kaybı ne olurdu diye bir hesaplamayı sizlere bırakıyorum. Tüm bu cephelerde kaybettiğimiz yüzbinlerce şehidimiz için kalbimiz yanmaya devam ediyor.
13 MİLYON SİVİL HALK
Birinci Dünya Savaşı, modern tarihin en yıkıcı savaşlarındandı. Yaklaşık on milyon insan öldü. Almanya için can kaybı 1.773.700 idi. Savaşta 13 milyon sivil olumsuz etkilenirken sonrasındaki bugün yaşadığımız Korona Pandemisi gibi Grip Salgını da 50 milyon insanı tarumar etti.
Almanya, savaş sonrası topraklarının yüzde 13'ünü ve nüfusunun da onda birini kaybetti. Eğer Osmanlılar savaşa girmese bu kayıpları katlanacaktı. Belki Almanya hukuki olarak var olmazdı.
Geçmiş acıları neden hatırlattım?
Çünkü zamanın ruhu, hiçbir ülke yada ideolojinin manüplasyonuna kapılmadan, her zaman olması gerektiği gibi ulusal çıkarlarımıza konsantre olmamızı zorunlu kılıyor. Sonuçta Kovid Pandemisi sonrasının ekonomik ve politik krizlerine ek küresel iklim değişiklikleri, habitat daralması gibi devasa sorunlar yeni bir dünyayı şekillendiriyor. Ülkemiz, Kurtuluş Savaşı dönemindeki gibi ulusal çıkarlara tüm dikkatini yoğunlaştırarak, Cumhuriyetimizin 100. yılına yaklaşırken yer altı rezervlerimizden stratejik su yollarına,eğitim reformundan tüm kurumların yeniden yapılanmasına, ekonomik radikal dönüşümden geleceğin endüstrisinde söz olmaya ve demokrasi ile evrensel hukuk nizamının tesisine kadar bir çok sorunu hızla çözme basiretini göstermeyi başarabilmelidir.