Bunun ilk şartı hukuk devleti olmakta yatıyor. Hukuk, hukukun uygulayıcısı devlet ve devletin yetkisini aldığı anayasa, ulusa karşı yürütme erkini elinde tutan iktidarın zorbalığına karşı bireylerin haklarını koruyan en iyi garantidir. Toplumların refahı ile hukuk devleti olunması arasındaki korelasyon sanıldığından daha kuvvetlidir. Bob Jessop(*) gibi müellifler, refah devletlerinde uygulanan hükümet modellerini teferruatlı olarak inceleyerek sosyal demokrat, liberal, muhafazakar ve Güneydoğu Avrupa modeli bağlamında dört bölümde ele almışlardır. Geniş tarım plantasyonlarında geleneksel toplum ilişkileri içinde bir tür aile kapitalizminin söz konusu olduğu son model ile emek yoğun üretim süreçlerine konjuge küçük, orta ve büyük işletmelerin var olduğu muhahazakar ve finans üzerine kurulmuş, sermayenin hakimiyet kurduğu liberal model bir tarafa bırakıldığında yüksek üretim dizgisindeki esnek organizasyonlu, yüksek ihracat volümlü ama hukuksal normları evrensel standartlardaki sosyal demokrat modelin üstünlüğü görülebilmektedir.
BAŞVURULAN BİR KAYNAK
Bu noktada J.M. Keynes'in yaklaşımı neredeyse günümüze kadar etkisini gösteren bir teorem halinde her zaman başvurulan bir kaynağı ortaya koyar: Ekonomik döngü ve piyasa dinamikleri, dışarıdan bir müdahale olmaksızın (görünmeyen el) düzenlenir düşüncesi doğru değildir. Toplumların benzer üretim süreçleri ile hızla sanayileşmesi, onları ekonomik ve kültürel olarak standartlaştırarak üretimi kitleselleştirir... Bu durum, doğallıkla tüketimi tetikler, sonuçta üretim ve tüketim artar, istihdam artar. Bir toplumdaki tüketim ve yatırımların toplamı etkin talebi oluşturur ve istihdam-etkin talepüretim sarmalında, tüketim ve yatırımın yüksek olması etkin talebi arttırır. Ancak, gelir dağılımının adaletsiz olduğu toplumlarada etkin talep düşer. Gelir eşitsizliği var olan sistemin saatli bombası haline gelir.
DEMOKRATİK YÖNETİM TARZI
Süreç içinde, toplum ve devlet dinamiklerinde ve dolaylı olarak da vatandaşların hizmet beklentilerinde var olan değişimi, gelir eşitsizliğinin yarattığı sosyal baskılar bağlamında ele aldığımızda, iktidar erkinin memnuniyetsizlikleri yok etme ve üzerlerindeki buna yönelik stresten kurtulmaları ancak evrensel hukuk normları ve demokratik yönetim tarzının etkin olduğu rejimler için söz konusu olduğu görülür. Üstelik ülkelerinin makroekonomik politikalarının devamında gerekli olabilecek küresel fon ya da kurumlardan yararlanma noktasında ekonomik, sosyal ve siyasal karneleri için en büyük referansları evrensel hukuk kurallarına entegre bir demokrasi olup olmadıkları noktasında kilitlenecektir. Ülkemiz için de yapısal reformlardan bahsederken kastedilen ana maddelerden birisi budur. Ne yazık ki, refah düzeyi genelde ekonomik ölçekte ele alınan bir argümandır ve sosyo ekonomik bir başlık olarak demokrasi ve ekonomik büyüme konusuna daha az atıfta bulunulur. Halbuki sosyal demokrasi, devlet piyasa ilişkisini kamusal, bilim ve liyakat esasında çıpalayarak ulusun ekonomik potansiyelinin tüm dinamikleri ile açığa çıkması için en iyi modeli sunmaktadır. Nitekim, günümüzün refah düzeyi yüksek ülkelerinin toplandığı Avrupa ana karası ve Amerika kıtalarının başat ülkelerine baktığımızda demokrasi ve hukuk devleti yönetimlerini görürüz.
HALKIN DA İRADESI İLE
Demokrasi içinde, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve kalkınma perspektifi, sosyolojik inovasyonu ve dönüşümü de sağlayacak şekilde, halkın iradesi ile hayata geçer. Tarihsel süreç içinde değişik krizler yaşanmış olsa da, krizlerin bile tüm yurttaşlarca adil ve eşit paylaşımı bu rejimde söz konusu olacaktır. Hatta gerekli olduğunda sistemin reforme edilebilmesi ya da farklı alternatiflere yönelinebilmesini de demokratik değerler ve sistem çercevesinde mümkün olabilmektedir. Çünkü özünde toplumların refahı, temel hakların, bireysel hak ve ekonomik özgürlüklerin varolduğu bir ekosistemi gerektirir. Evrensel hukuk kurallarının uygulanması toplumsal adaleti sağlar, o da sosyal doku içinde doğası gereği olacak gerginlikleri minimalize ederek, sosyolojik düzlemi ekonomik performans yüksekliği için domine eder. Bu noktada bireyin tüm potansiyelini ortaya koyacağı özgürlük vasatını inşa etmek gereklidir. İngiliz şair Warsan Shire, bir şiirinde, "Yurt tutamadığında, Size ayrılmak düşer, yoksa kimse ayrılmaz, yurdu dönmedikçe bir köpekbalığının ağzına" der. Boğucu, toplumsal gerginliklerin hat safhada olduğu , korkunç dikta rejimlerin hüküm sürdüğü bir siyasi rejim içinde refah mümkün değildir. Evrensel hukuk sistemi içinde bir demokrasi, toplumsal refahın olmazsa olmazıdır.