Köprüden geçip AK Parti’ye değmemek!
31 Mart seçimleri birçok açıdan ilklerin seçimi olarak tarihe geçti. AK Parti'ye seçmenin ciddi bir uyarı verdiği gerçeği uzunca bir süre her platformda tartışılmaya devam edecek. Ortaya çıkan tablonun Türkiye'deki seçimlerle ilgili özellikle yurt dışı merkezli oluşturulmaya çalışılan şaibeli algısını da yıkıp geçtiğini düşünüyorum.
Aynı algı, benzer şekilde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmasıyla da darbe almıştı. Ancak bu seçimlerin 28 Mayıs'tan çok daha etkili olduğu bir gerçek. Ülkemizde demokrasinin tehlike altında olduğu, siyasetin sadece liderler üzerinden yapıldığı algısı da bana göre önemli ölçüde geriledi.
Şu seçimin sonuçları bu iki genel önyargıyı yıkarken başka bir şeye daha neden oldu, biraz da ondan bahsetmek istiyorum.
UYUYAN İNTİKAM DUYGUSU
Hatırlarsanız 14 Mayıs öncesi muhalefet cephesinde ciddi bir intikam duygusu hakimdi.
Hatta öyle ki muhalefet liderlerinden çok muhalif gazeteciler, muhalif vatandaşlar arasında hakimdi bu duygu. Televizyonlarda tehditler havada uçuşuyordu. Seçim sonrasına ilişkin herkes asıp kesiyordu. Bu defa da öncekine benzer bir tablo görüyorum ben. Evet o kadar keskin değil, bir önceki tehditlerin boşa çıkmasından kaynaklı olarak ama yine de ağır bir fanatizm duygusuyla hareket edildiği görülüyor. Üstelik bu tarz söylemler ve paylaşımlarda bulunanlara sorun hepsi AK Parti iktidarı döneminde ötekileştirildiklerini iddia ederler.
ÖTEKİLEŞTİRME SÖMÜRÜSÜ
Ama hayatlarına baksanız ciddi bir ötekileştirilmeye maruz kaldıklarını göremezsiniz.
Ciddi derken 28 Şubat sürecindeki gibi bir ötekileştirmeden bahsediyorum. Yani tam anlamıyla bir dışlanmadan. Bugüne kadar o günlerdeki gibi toplumun bir kesimine yönelik insanlık dışı olarak nitelendirilebilecek türden bir uygulama yok. Halbuki AK Parti bu ülkede tam 22 yıldır iktidarda.
Yıllardır yerelde de genelde de bu tarz bir uygulamaya maruz bırakılmadı toplumun hiçbir kesimi. Peki bu yeterli mi? Herkese göre olmayabilir... Evet çok daha fazlası da yapılabilirdi. Ama bunu ihtiyacı gösterme biçimi bu kadar saldırgan bir tarzda da olmayabilirdi...
KABAK GİBİ BİR ÖRNEKTİR
Seçim sonrası oluşan harita üzerinden geliştirilen bir paylaşım dolanıyor iki gündür özellikle sosyal medyada. Hatta sanatçılardan gazetecilere birçok kişi de alıntılamış bana göre son derece sakat olan bu paylaşımı.
Söylem şu: "Çanakkale Köprüsü'nü kullanırsan hiç bir AK Partili belediyeye değmeden Erzurum'a kadar gidebiliyorsun." Yani....! Eee gidiyorsun da noluyor? AK Partili belediyelerin iktidarda olduğu illerden geçmeyince kendini Avrupa standartlarına mı yükseltiyorsun mesela! Ya da şu açıdan bakalım o kırmızıya boyanmasından son derece memnun olduğun şehirlerdeki yollar, köprüler kimler tarafından yapıldı mesela?
Mesela cümlenin başında söylenen Çanakkale Köprüsü? Bütün o yollardan geçtikten sonra AK Partili belediyelerin şehirlerinden geçmiyor olman bir şey ifade ediyor mu?
Neden oralardan geçmiyorsun, AK Partili belediyeler vebalı mı ya da bu ülkenin parçası değil mi?
Söylenecek o kadar söz var ki aslında...
Bu gülünç söylem bile başlı başına bir ötekileştirme örneğidir bana göre. Çünkü o haritadaki renklerin tamamından biz bir ülke oluyoruz. Kırmızı, sarı, mavi hepsi tuvaldeki birer renk sadece. Tek başına bir anlamları yok. O tablonun sadece sahil kesimi kırmızı olduğunda da o kırmızı bu ülkenin bir parçasıydı.
Azınlıkta ya da çoğunlukta olmak fark etmiyor yani...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.