İzmir Kültür Sanat Eğitim Vakfı'nın düzenlediği Uluslararası İzmir Festivali, 4 ay önce Jopon Kodo Davulcuları'nın coşkulu gösterisiyle Adnan Saygun'da başladı ve geçtiğimiz pazar gecesi yine Adnan Saygun'da La Scala Filarmoni Orkestrası'nın muhteşem konseriyle sona erdi. Ama biz biliyoruz ki, İKSEV Başkanı Filiz Hanım'ın yüreğindeki 'sanat ışığı', yarınlarımız için ihtiyaç duyduğumuz aydınlığın en önemli kaynağı olmaya devam edecek. Zira, La Scala'nın unutulmaz konseri bu yılki festivalin perdesini kaparken, aynı zamanda İKSEV'in 25'inci yıla girişinin de kapısını araladı.
Yıllardır kentimizdeki sanat tutkunluğunun parmakla sayılacak adreslerinden biri olan İKSEV'in, Filiz Eczacıbaşı Sarper öncülüğünde daha çok uzun yıllar İzmirlileri dimağımızda iz bırakacak konserlerle tanıştıracağına inanıyorum. İyi ki İzmir'in böyle bir sanat vakfı ve başında yüksek idealleri olan, eli öpülecek bir Filiz Hanım'ı var. 2010'da kuruluşunun 25'inci yılını kutlayacak İKSEV, hiç şüphesiz bu zevki yine birbirinden özel sanatçıları ağırlama fırsatı bulacağımız programlar sayesinde bizlerle paylaşacaktır.
ONLAR VE BİZ
Geçtiğimiz pazar gecesi Adnan Saygun Sanat Merkezi'ni dolduranlar, dünyanın sayılı klasik müzik topluluğundan biri olan İtalya'nın La Scala Filarmoni Orkestrası'nı izlerken, başarı için yeteneğin yanı sıra ne kadar büyük bir disiplin ve çalışma kültürü gerektiğini gördüler. O nasıl bir uyum, nasıl bir tempo ve nasıl bir müzik disiplinidir öyle. Kore'nin en yüksek kültür nişanına sahip, ülkesinin Fahri Kültür Büyükelçisi unvanını almış Myung Whun Chung'un yönettiği orkestra, sadece mükemmel bir seyir ve dinleti keyfi sunmakla kalmayıp, 'sanatçı kimliği' üzerinde düşünmemizi sağlayan bir etki de uyandırdı o gece.
Gördük ki, bir orkestra sanatçısı için her şey sahneye çıkıp görev savmak anlamına gelmiyor bizdeki gibi... Her gün çalışmak, sürekli kendini geliştirmek ve enstrümanını adeta hayatının ayrılmaz bir parçası gibi görmek gerekiyor. Sanatta vasata yer olmadığı için, iyi çalmak günde 3 saat değil 6 saat çalışmayı zorunlu kılıyor demek. Ki Avrupalı, Amerikalı öyle programlamış kendini. Çaldı mı da belediye bandosu gibi uyutmuyor işte, ağzın açık kalıyor. Neden Berlin, New York, La Scala, Londra, Cleveland, Viyana, Los Angeles, San Francisco, Budapeşte orkestralarını dünya tanıyorken, İzmir Senfonisi salon doldurmak için pop şarkıcılarına eşlik ediyor?
Ayrıca birçok orkestrayı dinlemek, konserleri kaçırmamak, farklılıklar arasında gezinmek, müzik ve sanat görgüsünü artırmak da sanatçının seviyesinde belirleyici rol oynar. Tabii bu da tamamen bir hayat kalitesi gerektirmektedir ve ucu paraya dayanır. Avrupalı meslektaşının 10 katı az maaş alan bizim orkestra sanatçılarımız, elbette yaşam kalitesini değil, ailesini geçindirmek için gece ikinci bir işin peşine düşecektir. İyi sanat bekliyorsak, önce bu rahatlığı sağlayacak imkanları da sanatçıya sunan bir devlet anlayışından kaçınmamalıyız.