Dün Büyükşehir Belediyesi'nin, ünlü sanatçılarımız tarafından İzmir'in sanatsızlık ortamıyla ilgili eleştirilerine verdiği (veremediği) yanıta değinmiştim. Zevk aldığınızı umduğum o röportaj serisine, ünlü oyun yazarı ve hocamız Turgut Özakman da eklendi. Turgut Özakman, Mustafa Kemal'in Anadolu ihtilalini ve Cumhuriyet'in kurulması için verdiği destansı mücadeleyi anlattığı 'Şu Çılgın Türkler' tarihsel romanıyla 'ünlüler' kervanına katılmış gibi görünse de, Türk tiyatrosuna sayısız oyun kazandıran duayen bir yazarımızdır.
***
Kendisi, mezun olduğum Güzel Sanatlar Fakültesi'nin Tiyatro Anasanat Dalı'nda yazarlık hocalığı da yapmış, Ankara'dan eğitmenlik amacıyla geldiği 70'li yıllardan bu yana İzmir'i tanıyan bir yazardır.
Benim kuşağım Özakman'ın hocalık dönemine yetişemediyse bile, 'Ah Şu Gençler', 'Fehim Paşa Konağı', 'Ocak', 'Töre', 'Resimli Osmanlı Tarihi', 'Sarıpınar 1914' gibi Türk tiyatrosuna kazandırdığı birçok eseri hatmederek eğitiminde boy atmıştır. Bu yüzden tiyatro ve edebiyat tarihine kazandırdığı 'başyapıt' değerindeki eserleri, ilerleyen yaşına rağmen bugün bile gençlere taş çıkartacak üretkenliği sayesinde her zaman önünde saygıyla eğildiğimiz bir hocadır Turgut Özakman... Ne mutlu ki, zamanında ders alamasam da, bugün İzmir'in sanat politikasına ışık tutacak bir röportaj alabildim kendisinden.
***
İzmir'in dünü-bugünü arasında kurduğu köprü ve Eskişehir'in çağdaş yönetim anlayışından verdiği örneklerle 'kayıp yılları' yüzümüze vuran Turgut Özakman'ı iyi okuyun. Hem onun satırlarını hem de babacan bir üslubun gizlediği satır aralarını iyi okuyun. Sadece iyi okumakla kalmayın. "Orada Özdemir Nutku üstat var. Bilmediğinizi sorun, ondan öğrenin" sözünü de aklınıza yazın.
Ve artık bu kentte sanatlaşmayı 'güdük' politikalarla yürütmeye çalışanlar susmasın, eleştirilere düzgün bir yanıt yollasın.
Artık bunu beklemeye İzmirlilerin hakkı var!
Gürol abiye özürlerimle...
Yer darlığı yüzünden yaptığımız kısaltmalar, bazen okuyucularımızı yanlış anlamaya sürükleyebiliyor. Hele bir ifade eksikliği, köşemizde görüşlerini yazdığımız değerli bir insanı mağdur ederse üzüntümüz daha da büyüyor. Tıpkı benim, tiyatrocu Gürol Tonbul'un açıklamasına yer verirken, son satırdan ister istemez bir 'yanılgı' doğmasına neden olduğumu üzüntü içinde fark ettiğim gibi... Lafı uzatmadan düzeltelim...
Anımsayacağınız gibi Zeliha Berksoy, kendisiyle röportajımızda, "İzmir Devlet Tiyatrosu 60 yıldır gelişmedi" demiş, kurumun müdürü Hülya Savaş da "Oyunlarımızı izlemeden, bilgisiz-belgesiz eleştiri yapılıyor" karşılığını vermişti. Konuyla ilgili pozitif tavır sergileyen Gürol abi ise, "Ustalarla polemiğe girmeyi doğru bulmuyorum. Zeliha hanıma 'bilgisiz' demek yerine, onun olumsuz fikrini olumluya dönüştürecek işler üretelim ve kendisini davet ederek izletelim" diyordu, benim köşemde...
Buraya kadar her şey normal. Ama yazıyı onun ağzından, "Sahne Dergisi'nin 2010 Mart-Nisan sayısında, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, 'Devlet Tiyatroları'nın 60 yılda geldiği noktayı yeterli görmüyoruz' demişti. Sonuçta İzmir'de bunun bir parçası değil mi?" satırları ile tamamlayınca, sanki Kültür Bakanı'nı destekliyormuş algısı ortaya çıkmış. Öyleyse Gürol Tonbul'un kesintiye uğrayan son sözünü, yukarıdaki aktarıma ekleyelim: "Aynı sözü Devlet Tiyatroları'nın bütünü için Kültür Bakanı söylerken susanların, şimdi duayen bir sanatçıyla neden polemiğe girdiğini anlamıyorum. Asıl karşı konulması gereken, Bakan'ın sözleri değil miydi?"