Köşe yazdığım günden beri, konu sancısı çektiğimde bile kimsenin özeline bulaşmayı aklımdan geçirmedim. Sınırlarımı her zaman için, 'Fuaye'nin formatına sadık kalarak ya kentin kültür yaşamıyla ilgili olaylara, ya da izlediğim sanat etkinliklerinin kritiğine ayırdım.
Ama gazetecilik, hayatla bağları en güçlü mesleklerin başında geliyor. Kimi zaman bazı gelişmeler içinizi öylesine sıkıyor ki, duygularınız yüreğinizden taşıyor, yutkunsanız da her şey dilinizin ucunda düğümleniyor. O zaman bir yazarı eyleme geçirecek tek hareket kalıyor, kendinizi satırlara dökmek.
***
Defne Joy Foster'ı, TV'de ilk kez sunucu kimliğiyle tanıdım. Kendisine ve yaptığı işe hayranlık duymasam da televizyon kanallarını dolaşırken yüzüne aşinalık edindim. Daha sonra, uzun bir süre yayınlanan ve çocukların pek bayıldığı o saçma sapan 'Sihirli Annem' dizisindeki 'Eda' rolüyle karşımıza çıktı.
Ne yalan söyleyeyim, abartılı jest ve mimikleriyle sempatik görünmeye çalıştığı oyunculuğunu zorlama bulduğum için Defne'yi keyifle izlemezdim. Ama o kısa zamanda, şirinliğiyle kalıcı bir 'ekran yüzü' haline gelmeyi başardı. Özellikle sunuculuktaki özgünlüğüyle çok hayran kazandı.
***
Geçtiğimiz hafta gazeteye geldiğim bir sabah, internet sitelerinde anonslanan 'ölüm haberiyle' donup kaldım. Onun hayatla dans eden bedenine, içi gülen gözlerine, ölümün soğuk yüzünü yakıştırmak güçtü. Nitekim sevenlerinin de bu erken vedaya inanası gelmiyordu. Haklılardı...
İlk şokun ardından akan haberler, genç sanatçının astım hastası olduğunu, o gece tanıştığı bir adamın evinde sabaha karşı geçirdiği kriz yüzünden can verdiğini bildiriyordu. Ölümü çok acıydı ama 1.5 yaşındaki çocuğunun annesiz kalışı çok daha yürek sızlatıcıydı. Çünkü ölen sonsuz bir uykuya dalacak, geride kalanlar 'hayat devam ediyor' diyecek, ama o bir damla çocuğun akıl erdiremeyeceği 'annesizlik' ve ona duyacağı özlem tüm hayatını olumsuz etkileyecekti.
***
Evet, ölenin ardından konuşulmaz. Ama çıkarılacak dersler çoksa, 'ölümden' pek ala konuşulur. Defne Foster'ın ardından, evli ve küçük çocuk sahibi bir kadınken geceyi ilk kez tanıştığı bir erkeğin evinde geçirmesi çok tartışıldı. Elbette bu onun özel hayatıydı ve yanıt hakkı bile yokken acımasızca 'ihanetle' suçlanması büyük haksızlıktı.
Defne'nin 'başka bir erkekle gecelemesi'ni namus etiği kıvamına getirmek kimsenin haddine değil, ancak olayın 'insani' yönden irdelenecek boyutunu da gözden kaçırmamak lazım. Kocayı geçtim, o kendi aklını kullanabilecek bir yetişkin. Ama ya o çocuk... Onun tek 'yaşam sağlayıcısı' olan annesi tarafından ıskalanmasını kabullenmek mümkün mü?
***
Defne Joy Foster'ın hatası, astım krizine girdiği sırada hiç çekinmeden 112'yi arayabilecek bir adamın, bir 'insanın' yanında olmamaktı. Üstelik kontrolünü sağlayamayacak kadar alkollü bir haldeyken...
Sonuçta irade özgürlüğü olan herkes, başına gelebilecekleri önceden kabullenmiş demektir. Ama bir anne, sadece 'kendi başından' ibaret değildir. Bugün 1.5 yaşındaki çocuk, yarın annesini nasıl ve nerede kaybettiğini öğrendiğinde, 'neden benim yanımda değildi' demeyecek midir?