Önceki yazımı, 25'inci Uluslararası İzmir Festivali'nin açılışına ayırmıştım. Ama arada kaynamasını istemediğim bir konuyla ilgili izlenimlerimi de bugün paylaşacağım. Pazartesi günkü konser öncesinde, festivali düzenleyen İKSEV'in Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper tarafından özel bir davet verildi. Açılış konseri için kente gelen Londra Philharmonia Orkestrası'nın genel sanat yönetmeni ve şefi Esa-Pekka Salonen ile ünlü piyanistimiz Gülsin Onay'ın da katıldığı yemek, İKSEV'in kültürümüze yeni armağan ettiği Müziksev'in bahçesinde gerçekleşti.
***
Davete gittiğim gün 'fırsat bu fırsat' diyerek, Alsancak Garı karşısındaki tarihi evin restorasyonuyla kültür mirasımıza eklenen Müziksev'i gezme fırsatı buldum. Öncelikle burada kurulan 'Müzik Müzesi'ni hepiniz görmelisiniz.
Eski Türk sazlarının birbirinden orijinal örnekleri sergilenen müzede, insan sanki antik dönemin tınıları eşliğinde geçmişe yolculuk ediyor.
Büyük bölümünü, Güner Özkan'ın kendi koleksiyonundan bağışladığı geleneksel sazların sergilendiği binada, merhum Celasun Muşkara'nın kayıtlarından oluşan taş plak, kaset ve CD'lerin yanı sıra, çağdaş Türk bestecilerine ait kıymetli notaların, müzik kitaplarının yer aldığı ses ve nota arşivi de bulunuyor.
***
Değişik medeniyetlere ev sahipliği etmiş ve binlerce yıllık kültür farklılıklarını 'ortak kimlik'te kaynaştırmayı başarabilmiş bir kentte yaşıyoruz. Aldığımız mirası, daha da zenginleştirerek gelecek nesillere aktarma konusunda İKSEV bakın neler yapıyor.
İşte 25 yıldır süren Uluslararası İzmir Festivali... Çağdaş sanat merkezlerinden, antik tiyatro ve tarihi mekanlara dek tüm şehir, sanatın potasında farklı ırkların, dillerin, dinlerin ve renklerin buluşma, paylaşma noktası haline geliyor.
Ne yapsak hakkını ödeyemeyeceğimiz Filiz Hanım'ın başkanlığındaki İKSEV, şimdi de Müziksev ile Türkiye'de boşluğu hissedilen 'arşiv' eksikliğimizi giderecek.
***
Festivalin açılış yemeğinde bir araya geldiğimiz Philharmonia Orkestrası'nın şefi bile, hayranlık uyandıran Türk eserlerinin profesyonelce yazılmış partisyonları olmadığı için Avrupa'da hak ettikleri ilgiyi göremediklerini ve çalınmadıklarını yüzümüze vurdu. Ne yazık ki ülkemizde, opera ve klasik müzik alanında üretilen Türk eserlerinin doğru şekilde kağıda aktarılmış, çoğaltılmış, korunması sağlanmış bir arşiv kütürü yerleşmiş değil.
Bu bakımdan Müziksev önemli bir sorumluluk bilinciyle, hem müzik aletlerimizi geleneksel-tarihsel perspektif içinde tanıtmayı hem de eserlerimizin notalarını ve toplanabildiği ölçüde ses kayıtlarını belgelemeyi sağlayacak bir müze kimliğiyle İzmir'e armağan edilmiş.
***
Ayrıca kapalı kutu bir bina olarak tasarlanmayan Müziksev'in, çocukların eğitiminde rol üstleneceğini de öğrendim. Önümüzdeki dönemde burada ağırlanacak öğrenci gruplarına batı ve Türk müziği enstrümanlarını tanıtan, o aletlerin nasıl yapıldığını öğreten atölye çalışmaları başlayacakmış. Bu amaçla Müziksev'de uluslararası yaz kursları, atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları oluşturulacağını şimdiden müjdeleyelim.
Unutmadan, Müziksev'in bahçesinde sizleri bir de küçük salon bekliyor. Bu sahnenin de İKSEV'in düzenleyeceği kurslara, konferanslara, dinletilere ev sahipliği etmesi ve gençlere kaliteli müzik eğitiminin kapılarını açması hedefleniyor.
Daha ne diyelim, sağolasın İKSEV...